MEHMET ALİ VARIŞ: MALI CEBİNE KOYAN ADAM

 

Yeni Asır’ın Yeni Asır, İzmir’in İzmir olduğu yıllar. 1960’lar, 1970’ler, hatta 1980’ler…

 

Onlar Yeni Asır’ın iki Mehmet Ali’siydi: Mehmet Ali Okumuş ve Mehmet Ali Varış.

 

İkisi de foto muhabiriydi. İkisi de yetenekleri ve gazetecilikleriyle adlarını sadece İzmir’in değil Türkiye’nin sınırlarının ötesine taşımış, yığınla uluslararası ödül kazanmıştı. Objektiflerinin ve bileklerinin hakkıyla.

 

Mehmet Ali Okumuş’un boyu 1.80 metre civarındaydı.

 

Mehmet Ali Varış’ın ise 1.60 metre ya vardı ya yoktu.

 

O nedenle ona “Bücür Mehmet Ali” diye takılırdık.

 

O da benim gibi Akhisar doğumluydu. Benden 2 yaş küçüktü. 1948’di doğum yılı.

 

Mehmet Ali Varış’tan söz ediyorum. Yeni Asır gazetesinde yıllarca birlikte çalıştığımız tuttuğunu mutlaka koparan foto muhabiri Mehmet Ali Varış’tan.

 

Varış gazeteciliğe 1963 yılında şimdi çoktar tarihe karışmış olan Demokrat İzmir’de başladı. Kendini çok çabuk ispatladı. 1965’te Hürriyet’e geçti. 1970’de de Yeni Asır’a. Tam da benim gazeteciliğe başladığım yılda.

 

Maceraları, hikayeleri dillere destandı. “Görevi tebliğ edin, gerisine karışmayın” derdi rahmetli istihbarat şefi Erhan Ünver.

 

Kendisi de işi bitirince gazeteye dönüşünde “Mal cebimde” diye haykırırdı.

 

1986’da Yeni Asır’dan o tarihte büyük atılım yapan Güneş gazetesinin İzmir bürosuna geçti. Orada da bir çok manşet haberin fotoğraflarına imza attı. İzmir’de çalışıp İstanbul’daki merkeze, özellikle de kulakları çınlasın

 

Güneş’in Genel Yayın Yönetmeni Güneri Cıvaoğlu’na kendini kabul ettirmek kolay değildi. Ama Mehmet Ali Varış onu başardı.

 

Güneş kötüye gidince, Milliyet’ten çağırdılar. Birkaç yıl da orada mesleğini sürdürdü. Sonra fazlasıyla hak edilmiş emeklilik.

 

Evli, bir kız çocuğu sahibiydi. Kızı Ceyda Varış’ı bir yıl önce, 2022’nin Ağustos’unda evlendirmişti.

 

1 Ekim 2023’te hayatını kaybetti. Şimdi Urla Mezarlığı’nda Tanju Okan’la birlikte ebedi uykusunda.

 

“Bücür” Varış’a iki meslektaşının anılarıyla veda edeyim…

 

---

 

İlk anı Yeni Asır’da çalıştığı dönemden.

 

Yıl 1983. Yeni Asır gazetesi Ceyhan Gür (Not: O da rahmete kavuştu. 18 Kasım 1996’da bir görev dönüşü Çanakkale’de geçirdiği trafik kazasında.) ile foto muhabiri Mehmet Ali Varış’ı Türkiye Romanya maçını izlemek üzere görevlendirdi. O sırada Ceyhan Gür İzmir’de. Mehmet Ali Varış ise İstanbul’daydı.

 

Varış, gazeteci arkadaşları Şansal Büyaka ve Hüsnü Çil (O da öldü. 26 Nisan 2003’te.) ile birlikte İstanbul’dan Bükreş’e doğru yola çıktı. Hüsnü Çil’in BMW marka arabasıyla Bulgaristan’a gece saat 03.00’te girdiler. Hüsnü Çil’in uykusu geldi. Arabayı Tırnova civarında kenara çekti.

 

Tam arabanın içinde uyumaya hazırlanırken Bulgar polisi gelip devam etmelerini istedi. Hüsnü Çil, Şansal Büyüka’ya “Ben devam edemeyeceğim. Bir otele gidelim. Birkaç saat uyuyalım, öyle devam edelim” dedi. Bir otele yerleşip dinlendiler.

 

Sabah kalkıp arabayla Bükreş’e ulaştılar. Bükreş’te kaldıkları otelde Ceyhan Gür ile buluştular. Turgay Şeren gibi gazeteciler de katıldı aralarına.

 

---

 

Bükreş stadına girdiler. Milli maç başladıktan 4 dakika sonra Ceyhan Gür, Mehmet Ali Varış’ın yanına geldi, “Haydi bırak maçı, gidiyoruz” dedi. Varış şaşkın vaziyette “Milli maçı bırakıp nereye gidiyoruz” diye cevap verdi.

 

Ceyhan Gür, “Ermeni teröristler Yugoslavya’da Belgrad Büyükelçimiz Ahmet Galip Balkar’ı vurmuşlar. Yeni Asır’ın patronu Dinç Bilgin telefon etti. Maçı bırakın, oraya gidin” dedi.

 

Varış, “Ceyhan, güzel kardeşim, burada ne Kamil Koç, ne Varan otobüsü var. Biz Romanya’nın ortasındayız. Haritaya bak bakalım. Biz neyle gideceğiz Bükreş’ten Yugoslavya’ya? 1600 kilometrenin üzerinde bir yol.” diye cevap verdi. Bu sözler üzerine Ceyhan Gür tribünlere geri döndü. 10 dakika sonra yine geldi: “Dinç Bilgin yine aradı. Bırakmadınız mı maçı? diye sordu. Ne yapacağız?”

 

Mehmet Ali Varış, “Ya Dinç Bilgin’e söyleyemiyor musun? Burası Türkiye değil. Sende lisan var mı? Yok. Ben de var mı? Yok. Ne yapacağız? Bekle bakalım.” diye cevap verdi.

 

---

 

Maça devre arası verilince Mehmet Ali Varış, Milli Takım tercümanı Abdullah’ı buldu. Maçlar sırasında samimiyeti ilerlettiği Abdullah’a, “Abi, bizim elçiyi vurmuşlar. Bizim Yugoslavya’ya gitmemiz gerek.” Abdullah da, “Haber bana da geldi. Ama Yugoslavya çok uzak. Ben Romen Mili Takımı’nın kafile başkanına bir sorayım. Uçakta yer varsa sizi alsınlar. Kreyova’ya gidecekler. Orada bir futbolcuları inecek. Kreyova’dan da gece tren kalkar, sabah Yugoslavya’ya varırsınız. Ancak bu uçağı binerseniz olur. Başka türlü 3 güne gidemezseniz” dedi.

 

Romen kafile başkanı Mehmet Ali Varış ve Ceyhan Gür’ü uçağa almaya kabul etti. Varış, Ceyhan Gür'e konunun çözüldüğünü aktardı ve “Kreyova’ya gideceğiz. Oradan da trenle Yugoslavya’ya geçeceğiz. Sende kaç para var Ceyhan” dedi. Ceyhan Gür kendisinde sadece 100 dolar olduğunu söyledi. Varış da “Ben de de 50 dolar var. Bize para lazım. Ne yapacağız?” dedi.

 

Hüsnü Çil’den 200 dolar aldılar. Zeki Triko’nun sahibiyle karşılaştılar. Varış, “Zeki abi bizim Yugoslavya’ya gitmemiz gerekiyor. Para sıkıntımız var” dedi. Zeki Triko’nun sahibi de “Sorun değil. Ben Dinç Bilgin’le anlaşırım” deyip 1000 dolar verdi.

 

---

 

Mehmet Ali Varış ve Ceyhan Gür buldukları borç parayla Yugoslavya’ya geldi. Varış olay yerinden en güzel fotoğrafları çekti. Tanyuk Ajansı’na gidip filmleri yıkadı. Sonra Varış bir taksiye binip filmleri havaalanına götürdü. Ancak taksi şoförü Varış’ı dolar kullandığı için polise şikayet etti.

 

Varış derdini anlatacağı Türkçe bilen birini ararken olay yerine Arnavut asıllı bir Türk geldi. Derdini anlattı. Varış’ı 1.5 saat nezarette tuttuktan sonra bıraktılar. Hemen filmleri Türkiye’ye ulaştırmak üzere uçağa teslim etti.

 

Otele geri dönen Varış orada Günaydın gazetesinden Ertuğrul Akbay’ı gördü. Varış’a, “Ayrılma elçinin fotoğrafını çekeceğiz” dedi.

 

Ertuğrul Akbay ve Mehmet Ali Varış, Büyükelçi’nin tedavi gördüğü hastaneye girdiler. Varış’da Pentax’ın 400’lük telesi vardı. Çok az bir süre için çekim izinleri vardı. Varış 36 kare çekim yaptı.

 

Bir kez daha filmleri yıkatmak için Tanyuk Ajansı’na gittiler. Varış, Kenan Evren’in ziyareti sırasında Tanyuk’un fotoğrafhanesine gitmişti. Oraları iyi biliyordu. Karanlık odacıya 5 dolar karşılığında bütün filmlerini yıkattılar. Ertuğrul Akbay, Tanyuk’tan telefoto ile filmi gönderdi. Varış da geçmeye çalıştı. Ama Anadolu Ajansı ile frekans tutmadı. Varış tekrar havaalanına gelip filmleri Türkiye’ye gönderilmek üzere uçağı teslim etti.

 

Varış Demet Akbağ’ın babası Teoman İribay’ın Tercüman’ın Almanya bürosunda çalıştığını ve Air France uçağışla İstanbul’a gittiğini biliyordu. Ama bir sorun vardı. Uçağın kapıları kapanmıştı. Varış, havaalanı müdürünü bulup sorununu çat pat anlattı. Uçakta ki Teoman İribay’ı tarif etti. Filmleri ona vermesi için ikna etti. Havaalanı müdürü uçağın kapısını açtırıp Varış’ın verdiği filmleri Teoman İribay’a teslim etti.

 

Yugoslavya’da vurulan büyükelçinin Türkiye’deki gazetelerde ilk renkli fotoğrafları Mehmet Ali Varış sayesinde Yeni Asır Gazetesi’nde çıktı.

 

---

 

İkinci anı, Güneş gazetesinde çalıştığı yıllardan.

 

Onu da o dönemdeki meslektaşı İbrahim Irmak’tan aktarıyorum.

 

Meslek yaşantımın İzmir bölümünde çalıştığım en iyi haber fotoğrafçısıydı Mehmet Ali Varış. Sadece deklanşöre basmakla yetinmez, haberi koklar, sonuna kadar kovalardı.

 

1980’li yılların ortalarında Güneş gazetesinin İzmir bürosunda kesişti yollarımız. Kısa sürede müthiş bir uyum sağladık. Huysuz, stresli bir kişilikti ama konu haber olunca akan sular dururdu. 5-6 yıl birlikte haber peşinde koştuk. Çok önemli haberlere imza attık. Birlikte çok ödül aldık.

 

1987 yılıydı. Galatasaray, Fenerbahçe’nin de peşinde olduğu Rıdvan Dilmen ile anlaşmış, 50 bin lira kapora vermiş, formayı giydirmişti. Ancak, transfer sezonu henüz açılmadığı için imzalar atılmamıştı. Birkaç gün sonra Rıdvan ortadan kayboldu. Galatasaray başta, Türkiye ayağa kalkmış, Rıdvan’ı arıyordu. Kimse bulamıyor, ulaşamıyordu. Bir gün öğle saatlerinde bir bilgi geldi servise: ”Rıdvan, Fenerbahçe tarafından kaçırıldı. Şu an Marmaris Akyarlar Koyu’nda Fenerbahçeli yönetici Güven Sazak’ın villasında saklıyorlar.  “Bomba haber. O dönem için yılın spor haberi bu Bilgi doğru mu, değil mi bilmiyoruz. Öğrenmek için gidip görmek şart. Mehmet Ali Varış’a, “Abi müthiş bir haber geldi, hemen yola çıkıp, Marmaris’e gidiyoruz” dedim. O zaten her an hazır kıta gibiydi. 5 dakika içinde Nikon F-5 fotoğraf makinasını, filmleri topladı, “Hazırım” dedi.

 

Düştük yollara. Allah’a emanet gidiyoruz, gaza basa basa. 3.5 saatte Akyarlar’a vardık. O yıllarda bomboş bir koy Akyarlar. Kuş uçmaz, kervan geçmez. Az önümüzde bir çay bahçesi, biraz ilerisinde Güven Sazak’ın villası var. Gözlerim fıldır fıldır Rıdvan’ı ararken, Mehmet Ali Varış fotoğraf makinasını hazırlamış, bekliyordu. Bir an gözüm 500 metre ilerde çay bahçesinde oturan bir gruba takıldı. İyice baktım, Rıdvan orada. Yanında da Ercan Aktuna ile Güven Sazak’ın iki koruması var. Heyecandan bağırdım.

 

“Gördüm, işte orada.” Ben gencim o yıllarda. 27 yaşında spor şefiyim. Mehmet Ali Varış benden yaşlı, tecrübesi var. Bana “Şef sakin ol”, şoföre “Yavaş yavaş ilerle, 20-30 metre yaklaşınca dur” dedi ve teleobjektifini taktı. Yavaş yavaş ilerledik, yaklaştık. Heyecandan yerimde duramıyorum.

 

Ben “Haydi abi inelim” dedim, “Sen önden git, işi garantiye alalım, önce malı cebimize koyalım” diye cevap verdi. Bir anlam veremedim ama indim. Masaya gittim, Ercan Aktuna’ya Rıdvan ile röportaj yapmaya geldiğimi söyledim. Masa bir anda şok oldu. Rıdvan’ın şaşkın bakışları arasında Ercan Aktuna, “Yönetim beni aramadan ben ne röportaja, ne fotoğrafa izin veririm. Hiç ısrar etme” dedi. Moralimin bozulduğu o an, arkadan Mehmet Ali Varış’ın sesi geldi: ”Şef en az 15 kare bastım. Rıdvan da, sen de kabak gibi kadrajdasınız, hiç merak etme, mal cebimizde.”

 

Ben derin bir nefes alırken, Ercan Aktuna’nın direnci kırılmıştı. Rıdvan ile 15 dakika röportaj izni verdi. Haber Güneş gazetesinin birinci sayfasında patladı. Özel haber.  Atlatma haber. Başlığı: “Rıdvan:Galatasaraylılar kusura bakmasın, artık Fenerbahçeli’yim!”


YAZARIN DİĞER YAZILARI