Neden bir çok ülke, hatta dünyanın en az üçte ikisi ABD Doları’ndan kurtulmak istiyor? Cevabı bir değil, birçok.

 

-Çünkü, dolar, ABD hegemonyasının en güçlü aracı.

 

-Çünkü dolar ABD’nin dünyaya çalıştığı düzenin en etkili silahı. Nedir bu silahın gücü? Cevap: “Ya benim dostumsun, ya da benim düşmanım. Karşı cepheyi, düşmanlarımın safını tercih edersen yakarım…”

 

Nasıl yakar? ABD’nin, bir ölçüde de müttefiki AB’nin alacağı önlemlerle, yapacağı taarruzlarla, dünya finans sisteminde parya durumuna düşürmek. Koyacağı yığınla yaptırımla o ülkenin yöneticilerini, girişimcilerini sınırları dışına adım attırmamak, hatta sınırlarından dışarı burnunu bile çıkarttırmamak. Yani ABD ve müttefiği ülkelere giriş yasağı koydurmak. Silah ambargosuyla silahlı kuvvetlerini çökertmek demesem bile var olan ve potansiyel rakipleri, hatta düşmanlarına karşı zayıf, belki de savunmasız duruma getirmek. (Not: Bir ülkeye silah ambargosu konulduğunda, hasımlarına son teknoloji ürünü silah yağdırılıyor.)

 

Yaptırım listesi bu kadarla sınırlı değil:

 

O ülkenin ABD’deki, Avrupa’daki mal varlıklarına el koydurtmak. O ülkenin iş insanlarının ABD’deki, Avrupa’daki varlıklarını gasp etmek. Bitmedi; o ülkenin iş insanlarını, yöneticilerini çeşitli gerekçelerle altlarından asla kalkamayacakları yaptırımlarla sindirmek. O ülkedeki batılı şirketlere, bankalara, hatta fast-food zincirlerine (McDonalds, Burger King, vb) işletmenizi kapatın emirleri vermek gibi.

 

Bir başka yaptırım mekanizması, ki bu artık pastanın üstündeki kiraz oluyor: Bir ülkenin yöneticilerine, elit tabakasına, iş adamlarına “Haksız zenginleşmek, ülkenin kaynaklarını sömürmek, varlıklarını yurt dışına kaçırmak, vatandaşlarını keyfi kararla hapsetmek, işkence etmek, hatta öldürmek ve son kerte de insanlık suçu işlemek” gibi gerekçelerle altlarından asla kalkamayacakları yaptırımlarla sindirmek.

 

Bunların hepsini geçmişte gördük.

 

-1990’ların sonunda, Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ın başına gelenlerle gördük. Çoğu çocuk-bebek yüzbinlerce Iraklı ilaç yokluğundan ötürü hayatını kaybetti.

 

-Nükleer enerjiye –belki de nükleer silaha, çünkü İsrail’in var- sahip olmak isteyen İran’ın bırakın sadece Batı’daki mal varlıklarının (Milyarlarca dolar) dondurulması, koyulan sayısız ambargo ve yaptırımın yol açtığı zincirlerinden boşalmış enflasyon nedeniyle uçuruma yuvarlanması, onun sonucunda da dehşet verici bir işsizliğin pençesine düşmesi gibi. (Not: İran nüfusunun üçte ikisini gençler oluşturuyor. Ve o gençlerin dörtte üçü işsiz!)

 

Türkiye’ye 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile konulan ve bugün bile sinsi sinsi sürdürülen yaptırımlardan hiç söz etmiyorum bile.

 

Tüm bunların yanı sıra, FED (ABD Merkez Bankası) faiz artırdıkça, dolara tutsak, ya da ekonomileri, dış ticaretleri, para birimleri, piyasaları, borsaları Amerikan parasına bağlanmış, endekslenmiş, bağımlı hale getirilmiş ülkelerdeki enflasyon patlaması da cabası…

 

Çünkü FED’in her faiz artışıyla birlikte ABD doları hem daha pahalı hale geliyor (Bağımlı ülkelerin para birimleri çöküyor, son zamanlarda Türkiye’de olduğu gibi), hem de yurda dönüyor (Çünkü ABD’deki faiz oranlarının artması, yurt dışında bir bölümü riskli ülkelerde yatırım yapmış ABD’li fonları ülkeye döndürmeye teşvik ediyor. Özetle, yurt dışındaki fonlar akın akın ABD’ye gidiyor. Bu da terkedilen ülkeler için ekonominin temellerinin sarsılması, özel sektör, hatta kamu kuruluşlarının kan kaybetmesi, bunların sonucu olarak da yoğun işçi çıkarılması anlamına geliyor.)

 

Konumuza dönelim…

 

Dünyanın üçte ikisinin gözlerini açan Rusya’nın Ukrayna savaşı oldu. Ve onlarca ülke (Not: Şimdilik 26) BRİCS’in kapısını çaldı: “Lütfen bizi de aranıza alın. Bize de kapılarınızı açın…”

 

Devamı üçüncü yazıda...

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI