Ben bir gün işveren olursam…

 

Dinç Bilgin gibi olacağım.

 

Erol Simavi gibi olacağım.

 

Sıfırdan medya grubu kurup, Turgay Ciner’e satınca tüm arkadaşlarını dolar milyoneri yapan rahmetli Ufuk Güldemir gibi olacağım.

 

Koç Holding anlayışını uygulayan olacağım.

 

(Not: Günahlarını almayayım; Sabancı Holding ve Aydın Doğan’ı da herhalde bu listeye eklemem gerekiyor. Elbette vicdan sahibi ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olan irili-ufaklı onlarca, yüzlerce, binlerce şirketi de…)

 

---

 

“Ben bir gün işveren olursam” derken, (Not: Şimdilik hayal. Ütopya ama olur a bir gün o hayali gerçekleştirecek maddi imkana kavuşursam) “Onlar kadar büyüyebileceğim” demek istemiyorum. Zaten öyle bir yol haritasına yaşım da elvermiyor artık.

 

“Ben bir gün işveren olursam” derken, yukarıda birkaç örneğini verdiğim vicdanlı işverenler gibi, “Çalışanlarımın emeklilik döneminde hayata tutunmaları için bir kement, hayır bir cankurtaran simidi uzatmayı “ kastediyorum.

 

Benim bir emekçi olarak başıma gelenleri, bir gün işveren olursam çalışanlarımın yaşamamalarına yemin etiğimi söylemek istiyorum.

 

---

 

-Bir gün işveren olursam… İlk icraatlarımdan biri, çalışanlarım için bir “Yardımlaşma sandığı” kurmak olacak. Bu sandık, maddi açıdan sıkışan çalışanlara sıfıra çok yakın faiz oranıyla, 18-24 ay vadeli, yani maaşlarından sorun yaratmayacak kesintilerle aile bütçelerine nefes aldırabilecek.

 

-Bir gün işveren olursam… Tüm çalışanlarımı kapsayacak bir “Sağlık sigortası” için fon oluşturacağım. Hayır, sadece çalışırken değil, emekliliklerinden sonra da. Ve birinci derecedeki tüm yakınlarını kapsayacak genişlikte.

 

-Bir gün işveren olursam… Çalışanların emeklilikten sonra devletin bağladığı gülünç, son ücretin belki de 5 ila 10’da biri emeklilik maaşıyla sefalet çukuruna düşmemeleri için ek veya ikinci maaş alabilecekleri bir sandık kuracağım. Bu sandığa en önemli katkıyı şirketimizin karşılaması da elbette yükümlülüğümüz olacak. (Çünkü bu destek devlete göre sosyal, bana göre insani ve vicdani yükümlülük gereği bir ölçüde vergi muafiyetinden yararlanıyor.

 

-Bir gün işveren olursam… Çalışanlarımın çocukları için burs fonu kuracağım. Hatta şirketin gelecekteki kalıcılığının, yani gelecekteki insan kaynaklarımızın güvencesi olarak o gençleri göreceğim.

 

-Bir gün işveren olursam… Emekli olmuş çalışanlarımın sağlık (Fiziki, psikolojik) durumlarını sürekli izleyecek uzman ekipler kuracağım.

 

-Bir gün işveren olursam… Çalışanlarımın mürüvvetlerinde (Sünnet, kız veya damat isteme, nişan, düğün, balayı) maddi-manevi olarak desteğimi gücüm ölçüsünde esirgemeyeceğim.

 

-Bir gün işveren olursam… Emekliye ayrılmış çalışanlarımın kurumla ilişkilerinin ölümlerine kadar süreceği, ölümlerinden sonra da aile üyelerinin yararlanmaya devam edecekleri, içinde kafeteryası, restoran(lar)ı bulunan, tercihen şirket bünyesinde bir sosyal tesis kuracağım.

 

-Bir gün işveren olursam… Kendi isteği dışında; hastalıktan, yaş haddinden veya diğer nedenlerden ötürü emekliye ayrılmasına karar vereceğimiz çalışanlarıma, bu kararı ilişkilerinin kesilmesinden en az 6 ay önce tebliğ ederek ama bu süre boyunca konumlarını ve elbette aylıklarını koruyarak ve moral destek vererek yeni bir hayat kurmalarına zaman veya soluk sağlayacağım.

 

(Not: Öğle yemeği ve kreş hizmetlerini doğal veya yasal destek saydığım için yukarıdaki listeye almadım.)

 

---

 

Bu verdiğim taahhütlerin ciddi bir bölümünü, yazının başında saydığım patronlar ve kurumları hayata geçirdiler.

 

Örneğin, Dinç Bilgin, İstanbul macerasından yıllar önce, sadece Yeni Asır’ın patronuyken, o mutevazi işletmesinde bile emekliye ayrılan çalışanlarına ikinci maaş bağlardı.

 

Erol Simavi çalışanlarını emekliye ayırmaz, ölünceye kadar maaşlarını ödemeye devam ederdi. Sağlık veya yaşlılık nedeniyle emekliye ayrılmakta ısrar edenlerin de gazeteden almakta oldukları son maaşlarını -hiçbir kesinti yaptırmadan- zarf içinde evlerine gönderirdi.

 

Koç Holding’in efsane, dillere destan sosyal güvenlik sistemini anlatmaya ise ne sözcükler yeter, ne de hayal gücümüz.

 

---

 

Uzun sözün kısası, ben bir gün işveren olursam…

 

Tüm bu taahhütlerimi yerine getireceğim.

 

Yemin ederim ki, yaşadıklarımı asla çalışanlarıma yaşatmayacağım.

 

Söz.

 

Tabii bir gün işveren olursam…

 

Kimbilir…

 

Elbette şimdilik hayal gibi ama…

 

Gün ola, harman ola…

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI