ÖLÜ ORDUNUN GENERALİ VE MAO ZEDONG’UN SORUSU

 

Size uzun soluklu, bir çok yazıdan oluşan bir yazı demeti sunacağım. Amacım, Ukrayna batağına boğazına kadar gömülen Avrupa’nın çırpınışlarını anlatmak ve Avrupa Birliği projesiyle kıtayı savaştan ve silahtan arındırmayı amaçlayanların torunlarının nasıl bir tuzağa ya da cinnete sürüklendiğini göstermek.

 

---

 

Arnavut yazar İsmail Kadare’nin (28 Ocak 1936 doğumlu, 88 yaşında, Tiran’da yaşıyor) “Ölü Ordunun Generali” adlı romanını okudunuz mu? Okumadıysanız, şimdi tam zamanı.

 

Konusunu kısaca özetleyeyim:

 

İkinci Dünya Savaşı’nda İtalyan faşist diktatör Benito Mussolini, Arnavutluk’u işgal için 1938’de ordularını gönderir. Ama Arnavutlar öylesine güçlü direniş gösterir ki, 1943’te geri çekilmek zorunda kalır. Geriye binlerce İtalyan askerinin çürüyen cesetlerini, daha doğrusu kemiklerini bırakır.

 

Aradan 20 yıl geçer. Artık demokratik düzene geçmiş olan İtalya, o kemikleri toplayıp vatanlarına getirmek için bir general ile bir rahibi Arnavutluk’a gönderir. 2 görevli 18 ay süren arayışları sonunda İtalya’ya sadece birkaç ton fosfor ve kalsiyumla dönerler.

 

---

 

Bu muhteşem romandan birkaç küçük alıntı da aktarayım:

 

Bu, ölümün zifirî karanlığında yapılan bir yolculuktu. Arnavutluk’a, son Dünya Savaşı’nda ülkenin her bir yanında düşüp can veren yurttaşlarının kemiklerini toplayıp yurtlarına geri götürmek için geliyordu.

 

Bu toprakta insanın ayağını basabileceği ufacık bir düzlük bile yoktu sanki. Almaya geldiği askerler, işte bu zaman zaman sisle örtülen, sonra yine ortaya çıkan dik bayırların tepesinde, ya da derin uçurumların dibinde yatıyordu.

 

General, biraz şaşkın sürdürür konuşmasını: “Görünüşe bakılırsa sanki buralardan savaş hiç geçmemiş gibi. Dersiniz ki, şu dingin kara ineklerden başka kimse çiğnememiş bu toprağı.”

 

Rahip, “Sonradan hep öyle görünür” dedi, “20 yıldan daha çok zaman geçti aradan.”

 

Bütün bu vadi, yayla, akarsu ve kent adları, generale çok garip ve ölüm kadar soğuk geldi. İçinde bir duygu vardı ki, sanki bütün bu yerler, her biri ayrı ölçüde, bu ölüleri paylaşmışlardı aralarında ve kendisi de ölüleri ellerinden alıp kaçırmaya gelmişti.

 

Arnavut uzman kızgınlıkla başını çevirdi. “20 yıl önce arkadaşlarımızı ipe çekerken göğüslerine faşistçe özdeyişler yazıyordunuz. Şimdi, olsa olsa bir okul öğrencisinin yazdığı şu basit ‘Düşmanlıklarınızın sonu budur işte!’ cümlesine bile dayanamıyorsunuz.”

 

General “Şu anda emrimde ölülerden kurulu koca bir ordu var” diye düşünüyordu. “Yalnız, üniforma yerine, birer naylon torbası var hepsinin. Kenarları siyah, üzerlerinde iki beyaz şerit bulunan mavi torbalar; Naylona sarılmış koskoca bir ordu, evet.”

 

---

 

Geldik başlığımızın ikinci satırına, yani Çin Komünist Partisi’nin ve de Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mao Zedong’un “Özdeyiş” diyebileceğimiz cümlesine.

 

Mao’ya,1960’larda bir röportajında Avrupa Birliği’nin (O dönemdeki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu) dünyada yeni bir güç merkezi olup olamayacağı soruldu.

 

Güldü: “Avrupa ordusu veya orduları kaç tümen?”

 

Mao’nun adeta bugünlere ışık tutan, 1956’da verdiği tarihi bir mülakat da var.

 

Onu da yazı dizimin ileri bölümlerinde aktaracağım.

 

---

 

Bu ilk yazıyı Mao’nun o meşhur cümlesiyle noktalayayım:

 

“Avrupa mı? Kaç tümen?”

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI