Genç kuşaklar onu bilmez. Hele Fransız kültürüne yabancı olanlar hiç bilmez.

 

Çok ama çok büyük olasılıkla adını bile duymamış olabilirler.

 

Ama o 1960’lardan 1980’lere, hatta 1990’lara kadar “Ye-Ye” tarzı popta sadece Fransa’da değil, tüm Avrupa sahnelerinde, hatta turneleriyle tüm dünyada fırtınalar estirmişti. Hey gidi günler.

 

Onun adı, Françoise Hardy.

 

Fransız müziğinin efsane döneminin çoban yıldızlarından biri.

 

O dönem kimler, hangi şöhretler gecelerimizi, en azından benim gecelerimi ışıl ışıl aydınlatmıyordu ki? Birkaçını sayayım:

 

Charles Aznavour, Johnny Hallyday, Jacques Dutronc, Michel Sardou, Enrico Macias, Claude François, Jacques Brel, Serge Gainsbourg, Jean Ferrat, Joe Dassin, Jean-Jacques Goldmen, Michel Polnareff, Georges Brassens, Mireille Mathieu, Sylvie Vartan, France Gall, Patricia Kaas, Juliette Greco, Jane Birkin, Dalida, Nana Mouskouri, Barbara, Edith Piaff ve Françoise Hardy.

 

Bir kaçı dünya turnesi kapsamında Türkiye’de özellikle İstanbul’da da sahne almışlardı. Nerede?

 

Haydi, yine neredeyse 50-60 yıl geriye gidelim.

 

---

 

50 yıl geriye gitmek için, önce 100 küsur yıl öncesine dönmek zorundayız.

 

İstanbul-Maltepe’deki Süreyya Paşa Hastanesi’ni biliyor musunuz?

 

O hastaneyi inşa ettiren, dönemin en ileri tıbbi cihazlarıyla donatan Süreyya Paşa’ydı.

 

Ferik Süreyya Paşa İlmen 10 Nisan 1874’te Podgorica’da (Günümüzde Karadağ’ın başkenti) doğdu. Babası Mareşal Mehmet Rıza Paşa, 17 yıl boyunca Genelkurmay Başkanlığı yaptı ve Osmanlı’nın son Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçti. Süreyya Paşa İstanbul’da Harp Okulu’nu bitirdikten sonra kurmay subay olarak uzun süre Genelkurmay’da çalıştı. Korgeneralliğe kadar yükseldi. Hava kuvvetlerinin kurulmasında çok önemli payı oldu. Tümen komutanı olduğu sıralar askerliğe ve orduya veda etti.

 

Ve iş hayatına atıldı. (Not: Hem anne, hem de baba tarafından epey ama epey varlıklıydı.)

 

Osmanlı’nın ve Türkiye’nin ilk sanayi tesisleri arasında sayılan “Adalet Mensucat Fabrikası”nı kurdu. Ayrıca sinema ve opera salonları açtı.

 

1927’de kurduğu “Adalet Spor Kulübü” onun futbol dünyasına armağanı oldu. Bugün Alibeyköyspor olarak varlığını sürdürüyor.

 

Süreyya Paşa, 1927’de milletvekili seçildi ama siyasetten çabuk sıkıldı. 1930’da poiltikaya veda etti.

 

6 Şubat 1955’te hayatını yitiren Süreyya Paşa’nın İstanbul halkına armağan ettiği eserlerinin çoğu zamanın, nankörlüğün ve rant hırsının sonucu haritadan silinmiş olsa da, bir bölümü bugün bile ayakta duruyor.

 

1895’te Yüzbaşı Salih Bey’in kızı Adalet Hanım’la evlenen Süreyya Paşa’nın 3 çocuğu oldu: Atıf ve Hayri adlı 2 oğul ve Melahat adlı bir kız.

 

 

İşte o tek kız, Melahat Aksel, iki özelliğiyle tarihimizde yerini aldı. Birincisi, Türkiye’nin ilk kadın binicisi olarak. İkincisi ise Türkiye’de gece kulübü açan ilk kadın olarak.

 

Bu ikincisinin öyküsü ilginç. Melahat Hanım gece hayatına düşkündü. Babası Süreyya Paşa onun bu delişmenliğinden bunalınca, İstanbul’da dönemin gece kulüplerinin hepsine kızını içeri almamaları talimatını verdi.

 

Peki, Melahat Hanım’ın tepkisi ne oldu? Cevap: Kendi gece kulübünü açtı: Şişli ile Bomonti arasındaki ailenin mülkü olan bir binanın giriş katında “Klöb X”.

 

“Klöb X” kısa sürede İstanbul’un en çok ilgi gören gece kulübü oldu. Ve de yolu Türkiye’ye düşen Avrupalı ünlü şarkıcıların sahne aldıkları mekan.

 

Kimler gelip geçmedi ki o mekandan? Haydi bir kaçını sayayım: Charles Aznavour, Johnny Hallyday, Sylvie Vartan, Adamo, Enrico Macias, Guylaine Guy, Trinidad Steel Ban, Diana Dors ve Françoise Hardy.

 

---

 

1944 doğumlu Françoise Hardy’nin hayatını anlatacak değilim. Sadece benim kült filmlerimden olan, sıra dışı yönetmen Claude Lelouche’un 1966 tarihli “Un homme et une femme” (Bir Kadın ve Bir Erkek) filminde (Başrollerini Anouk Aimee ile Jean-Louis Trintignant paylaştı) seslendirdiği Francis Lai bestesiyle belleklere yerleştiğini ve milyonlarca kişiyi ağlattığını hatırlatmakla yetiniyorum .

 

---

 

1965’de turne kapsamında İstanbul’a gelen Françoise Hardy işte Klöb X’te ve Beyoğlu’ndaki Fitaş sinemasında bir hafta boyunca konserler verdi.

1968’de sahnelere veda eden Hardy, sadece beste yapmakla, albüm yayınlamakla ve astroloji, yani fal yorumlarıyla gündemde kaldı. Bestelerinin bir çoğu müthiş ilgi gördü. Son albümünü 2018’de yayınladı.

 

---

 

Çünkü daha sonra başına hiç beklenmedik bir felaket geldi: “Yutak kanseri”ne yakalanmıştı.

 

Yıllarla birlikte durumu kötüleştikçe kötüleşti.

 

Son durumu: “Artık dayanamıyorum. Lütfen bana ötenazi yapın!”

 

Ne var ki, Fransa’da ötenazi yasak En azından şimdilik. Çünkü insanların hayatlarına son verme hakkını tanıyacak yasa tasarısı yeterli destek olmadığı için bir türlü parlamentodan geçmiyor.

 

Françoise Hardy son röportajını geçtiğimiz günlerde “Paris Match” dergisine verdi. Okusanız, içiniz parçalanır. Bakın, “Size ne dileyebiliriz?” sorusuna Hardy’nin verdiği cevap:

 

“Nefes almakta o kadar güçlük çekiyorum ki… Tek dileğim en kısa zamanda, en hızlı şekilde gitmek. Daha fazla acı çekmeden…

 

Hardy’nin “Gitmek”ten kastettiği, dünyaya, hayata veda etmek.

 

“Paris Match” hayatıyla cebelleşen Hardy’ye acımasız bir soru daha yöneltti: “Gelecekle ilgili projeleriniz var mı?”

 

Cevabı: “Evet. Başka bir boyuta mümkün olan en kısa zamanda, en hızlı şekilde ve en az acıyla göç etmek.”

 

Hardy başka medya organlarına yaptığı açıklamalarda da katlanılması çok zor sağlık durumunu şöyle özetledi:

 

“Son radyoterapi seanslarından beri sağ gözüm iyice bulanık görmeye başladı ve bana çok acı veriyor. Sağ burnum sürekli tıkalı. Ağzım ve boğazım devamlı kuruyor. Gerçek bir kabus yaşıyorum.

 

Görme yeteneğimin bozulmasından ötürü okuyamıyorum. Hatta televizyon bile izleyemiyorum. Oysa iyi bir filmi izlemek beni içinde bulunduğum karamsar ortamdan o kadar uzaklaştırabilirdi ki…”

 

Françoise Hardy hastalığın belleğini de dinamitlediğini, 55 seans süren radyoterapinin anılarının çoğunu alıp götürdüğünü, ayrıca denge sorunu yaşadığını da anlattı.

 

Hardy’nin Hardy olduğu dönemdeki büyüleyici parçalarından biri “Comment te dire adieu?” idi.

 

Yani, “Sana nasıl elveda diyebileceğim?”

 

---

 

Yakında Françoise Hardy’ye “Elveda” demek zorunda kalacağız.

 

Çünkü “Gitmek” istiyor.

 

Ve ona “Elveda” diyeceğiz yüreğimiz titreyerek, boğazımız düğümlenerek, dilimiz kekeleyerek.

 

Ve onunla birlikte gençliğimizin bir ışığı daha sönecek.

 

Kaçıncısı?

 

Kaç ışık daha kalacak geriye?

 

Mail: erdal.safak@outlook.com

 


YAZARIN DİĞER YAZILARI