BİR BARIŞ PROJESİ NASIL BÜROKRATİK CANAVARA DÖNÜŞTÜ?

 

9 Mayıs 1950’de dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın yaptığı tarihi çağrı veya konuşma Avrupa Birliği’nin kronolojik başlangıcı olarak kabul edilir: Gelin, Avrupa’da yeni savaşların önüne geçmek ve kalıcı barışın temellerini atmak için Fransa ve Batı Almanya’nın kömür ve çelik üretimleri arasında eşgüdüm sağlayacak bir Avrupa örgütü kuralım…”

 

Bu çağrıya Fransa ve Batı Almanya’nın yanı sıra İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg da katıldı ve 18 Nisan 1951 tarihinde “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu” kuruldu.

 

Neden kömür ve çelik? Çünkü o dönemde silah sanayiinin iki ana hammaddesiydi bunlar. Kömürle çalıştırılan fabrikalarda çelik üretiliyor, çelikten de silahlar imal ediliyordu. Silahlar da yeni bir savaşın habercisi anlamına geliyordu.

 

Ancak, Avrupa Birliği fikrinin ilk tohumlarını Schuman’ın çağrısından 4 yıl önce İngiltere eski Başbakanı Sir Winston Churchill toprağa atmıştı.

 

Bir elinde puro, öbür elinin işaret ve orta parmaklarıyla yaptı “V” (Victory- Zafer) işaretiyle İkinci Dünya Savaşı boyunca sığınaklarda yaşam savaşı veren İngiliz halkının moral kaynağı olan Churchill, Hitler Almanyası’nın çökertilmesinden sonra yapılan 5 Temmuz 1945’teki ilk genel seçimi kaybetmişti.

 

Seçim yenilgisinden 9 ay sonra Churchill, ABD’de bir dizi konuşma yaptı, konferans verdi. En tarihisi 5 Mart 1946’da Missouri eyaletinin Fulton kentindeki Westminster Koleji’nde öğrencilere hitaben yaptığı konuşmaydı. 7 bin nüfuslu kasabada 40 bin kişinin koşarak gidip dinlediği, 20’nci yüzyılın ikinci yarısını şekillendirecek olan bu konuşmada Churchill şöyle diyordu:

 

“Baltık’taki Stettin’den Adriyatik’teki Trieste’ye kadar Avrupa kıtasına bir Demir Perde indi. Bu çizginin arkasında Orta ve Doğu Avrupa'nın eski eyaletlerinin tüm başkentleri yatıyor. Varşova, Berlin, Prag, Viyana, Budapeşte, Belgrad, Bükreş ve Sofya, tüm bu ünlü şehirler ve etraflarındaki halklar Sovyet küresi olarak adlandırmam gereken kubbenin altında kaldılar. Dünyanın güvenliği, Avrupa'da yeni bir birlik gerektiriyor. “

 

İşte Churchill’in sözünü ettiği bu yeni birlik, önce “Avrupa ve Kömür Topluluğu”, daha sonra “Avrupa Ekonomik Topluluğu”, onun ardından “Avrupa Topluluğu” ve nihayet “Avrupa Birliği” adıyla 27 üyeli bir oluşum olarak günümüze geldi.

 

Ama Churchill'in düşlediği Avrupa Birliği, halkların birliği, halkların kaynaşmasıydı. Kim oldukları belirsiz bir grup bürokratın “Canavar”, hatta “Vampir” ortaklığı değil.

 

İşte o canavar yüzünden, “Halklar bu işten anlamaz” küstahlığı sonucu, bu birlik kısa sürede halklarla birlikte değil, halklara rağmen koskoca Avrupa kıtasını ve onun barındırdığı 27 ülkeyi dayattığı yasalarla, genelgelerle, kararnamelerde tepeden yönetmeye kalkışan, hatta başaran bir bürokratik mekanizmaya dönüştü.

 

Nasıl atandığı, nasıl ve ne yetkilerle görevlendirildiği pek bilinmeyen 50 bin kadar bürokrat, 500 milyon nüfuslu Avrupa’da devlet üstünde devlet konumuna geldi.

 

Bugün Avrupa Birliği’nin halkın oylarıyla seçilen tek kurumu Avrupa Parlamentosu.

 

Onun dışındaki tüm kurumlar (AB Komisyonu, AB Konseyi, yığınla komiserlikler veya bakanlıklar, sayıştay, danıştay, Avrupa Adalet Divanı) sadece ama sadece üye ülkelerin hükümetleriyle yapılan paylaşım pazarlıklarıyla kotarılıyor.)

 

Halkın olmadığı yerde demokrasi olur mu?

 

Halkın olmadığı yerde barış, kardeşlik, kaynaşma olur mu?

 

İşte bu yabancılaşma, daha doğrusu “Bürokratik emparyalizm” nedeniyle Avrupa kıtasında en batıdan en doğuya kadar tüm ülkelerde Avrupa Birliği’ne duyulan öfke birike birike kine dönüştü. Kinin dışa vurulmasıyla da Brüksel (AB’nin merkezi) düşmanlığına.

 

Bu düşmanlık sandıklarda popülizm ile milliyetçilik karışımı bir ideolojik kokteyl ile klasik siyasi yelpazeyi alt-üst ediyor. Daha da edecek. Daha da çok edecek. Bakalım, “Bürokratik emperyalizm” halklara rağmen Avrupa Birliği’ni dağılmaktan kurtarabilecek mi?

 

Mail.erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI