KAĞITTA MÜREKKEP YOKTU Kİ, KURUSUN!

 

Bu dizimizin daha önceki bölümlerinde, dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush (Baba Bush) ile Sovyetler Birliği Başkanı Mikhail Gorbaçov’un Berlin Duvarı’nın yıkılmasından birkaç hafta sonra, 2-3 Aralık 1989’da Malta’daki bir araya geldiklerini ve “Soğuk Savaş’ın sona erdiğini” ilan ettiklerini anlattım.

 

O zirvede, Gorbaçov’a “NATO, Doğu’ya doğru bir santimetre bile ilerlemeyecek” sözü verilmişti.

 

“Sözümüz söz” denilmişti Gorbaçov’a. Ama bu söz kağıda dökülmemişti.

 

O nedenle, Batı’nın ileri yıllarda “Böyle bir sözümüz yok” iddiasını çürütecek hiçbir tutanak yoktu.

 

Ne var ki, sözlerini çiğnemek için bir bahane gerekiyordu.

 

O bahaneyi, Sovyetler Birliği’nin dağılmakta olduğunu gören ve “İmparatorluğu” kurtarmak için harekete geçmeye karar veren “Kızıl Ordu”nun ve Polibüro’nun eski kuşak muhafazakarları veya muhafızları verdi.

 

19 Ağustos 1991’de Kızıl Ordu, KGB ve İçişleri Bakanlığı üçlüsünün oluşturduğu cuntanın darbe girişimi halkın, eski Sovyetler Birliği’ni oluşturan cumhuriyetin ve devlet içindeki Gorbaçov kadrolarının direnişleri sonucu 2 günde kontrolü yitirdiler.

 

Bu, Sovyetler Birliği’nin cenaze töreni oldu.

 

Darbe girişiminden birkaç ay sonra, 25 Aralık 1991’de Mihail Gorbaçov’un tüm görevlerinden istifa etmesi 1917’den bu yana süregelen bir tarihe son noktayı koydu: 26 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği resmen toprağa verildi: Rusya, Ukrayna ve Belarus devlet başkanları, Sovyetler Birliği’ni feshettiklerini ve bunun yerine aralarında gevşek ilişkilerin bulunduğu “Bağımsız Devletler Topluluğu”nu kurduklarını ilan etti.

 

Daha bir gün önce, haydi yelpazeyi biraz geniş tutayım, birkaç hafta öncesine kadar Sovyetler Birliği Komünist Partisi üyesi olan ve onun tarafından göreve getirilmiş ola n Rusya, Belarus ve Ukrayna liderleri “Öküz öldü, ortaklık ayrıldı” anlayışıyla kendi ülkelerinde diktatörlüklerini ilan ettiler.

 

Aslında ölen öküz değil, Rusya’nın simgesi olan ayıydı. Neyse…

 

Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan Özbekistan, Azerbaycan gibi Kafkas ve Orta Asya ülkeleri de düzenledikleri referandumlarla Bağımsız Devletler Topluluğu bünyesinde yer alarak Sovyetler Birliği’nin hiç olmazsa bu yeni çatısı altında korunması veya kurtarılması yönünde oy kullandılar. Çünkü, alıştıkları düzenin ve siyasal sistemin çökmesinin doğuracağı sonuçlardan ve belirsiz gelecekten korkuyorlardı.

 

Olmadı. Herkes kendi yoluna gitti. Gorbaçov ise kuracağı bir vakıf bünyesindeki düşünce kuruluşuyla “Ben nerede hata ettim” sorusuna yanıt arayacak, arada aldığı Nobel Barış Ödülü’nün parasını bu amaçla har vurup harman savuracaktı.

 

Ve Rusya korkunç diyebileceğimiz bir kaos ve kamu mallarının yağmalanması ya da sözde özelleştirme adı altında Sovyetler Birliği’nin 80 yıla yakın sürede biriktirdiği mirasın alanın, pardon çalanın elinde kalması dönemine girdi.

 

Bu da Batı’ya, özellikle NATO kulübü üyelerine tetikte bekledikleri fırsatı vermeye yetti.

 

Ayrıca NATO ile Avrupa Birliği ortak bir strateji geliştirdiler: Bir yandan NATO, Doğu’ya açılıp eski Varşova Paktı üyelerini askeri şemsiyesi altına alacak, bir yandan da Avrupa Birliği söz konusu eski Doğu Bloku ülkelerini bünyesine katarak siyasi ve ekonomik koruma sağlayacaktı.

 

Dahiyane bir fikir, değil mi?

 

ABD Başkanı Bill Clinton’un 1990’ların ortalarında düğmeye basmasıyla Doğu Avrupa’ya kapılar ve pencereler sonuna kadar açıldı.

 

1999’da Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti, Rusya’nın sert tepkilerine aldırılmadan NATO üyeliğine kabul edildi.

 

Sonra Avrupa Birliği devreye girdi: 2004 ve 2007’deki genişleme hamlesiyle, Orta Avrupa, Doğu Avrupa ve Baltık bölgesinden 7 ülke AB üyeliğine davet edildi.

 

İki aşamalı oldu: 2002’de Prag zirvesinde AB ile üyelik müzakerelerine başlamaları kararlaştırıldı.

 

2 yıl sonra da NATO’nun İstanbul zirvesinden çok kısa bir süre önce NATO üyelikleri tescil edildi. Hangi ülkeler? Hatırlatayım: Estonya, Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Slovenya.

 

Hani, 2-3 Aralık 1989’daki Malta zirvesinde Mikhail Gorbaçov’a “NATO, Doğu’ya doğru bir santimetre bile ilerlemeyecek” sözü verilmişti?

 

Batılılar’ın yorumuyla cevap: Ortada artık ne Sovyetler Birliği kaldı, ne de Gorbaçov. Yeni bir düzen geldi.

 

Hem sonra verilen söz hiç bir şekilde kağıda dökülmemişti.

 

Yani, ortada kağıt yoktu ki, mürekkebi bile kurumadan sözden cayılmış olsun!

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI