Cumhuriyet'in 100. Yılı Ve Türkiye Yüz Yılı -1
ATATÜRK CUMHURİYET’İ İLK KEZ 1919’DA ERZURUM’DA TELAFFUZ ETTİ
Basının duayenlerinden, sevgili dostum Nuyan Yiğit, 2016 Mayıs’ında bir sabah bana telefon etti. “Bir kahve ikram etmek için beni ağırlar mısın” dedi. “Şeref verirsin ağabey” dedim. Geldi.
Sohbet sırasında “Erdal biliyorsun, yıllardır yurt dışında yaşıyorum. İstanbul’a geldim, daha doğrusu döndüm. Neden diye sormayacak mısın?”
-Neden Nuyan ağabey?
-Ölmeye geldim!
Bir ay sonra, 22 Haziran 2016’da hayatını kaybetti. 89 yaşındaydı.
Kahve sonrası veda etmeden önce, “Sana bir vasiyetim var Erdal” dedi. Anlattı:
“Biliyorsun, babam İbrahim Süreyya Yiğit, büyük Atatürk’ün ilk silah arkadaşlarından biriydi. Cumhuriyetin ilan edileceğini 1919’daki Erzurum Kongresi’nden beri bilen üç kişiden biriydi. Diğer ikisi elbette Atatürk, bir de Mazhar Müfit Kansu. İsmet Paşa (İnönü) o tarihte daha Milli Mücadele’ye katılmamıştı. Bir yıl sonra 1920’de geçti Anadolu’ya.
Bunları aklının bir yerine nakşet Erdal. Çünkü bizler, daha doğrusu sadece birkaç kişi büyük ve kutsal bir mirasın son varisleriyiz…
7-8 Temmuz 1919 gecesi Erzurum’da Atatürk, Mazhar Müfit Bey ve babam İbrahim Süreyya Bey’la sohbeti sırasında ilk kez açıkladığı ‘Yeni devletimizin rejimi cumhuriyet olacaktır’ hedefi ve Mazhar Müfit Kansu’nun o geceyle ilgili notları tarihimize çok değerli bir ışık tutuyor. Sana vasiyetim Erdal, bulabileceğin ilk fırsatta, o tarihi gecenin öyküsünü bir yazı konusu yap. Gerçi ben göremeyeceğim, okuyamayacağım ama olsun…”
Nuyan ağabeyin vasiyetini hayli gecikmeli de olsa şimdi yerine getiriyorum.
(Not: Mazhar Müfit Kansu’nun anılarından aktarıyorum.)
--- ---
Sivas Kongresi yapılacaktı. Kongrelerde Mustafa Kemal Paşa, yaşamı boyunca kafasında olan ülkemizin idare şeklini arkadaşlarına hissettiriyordu, ancak hükümet şeklinin ne olacağını açıklamıyordu. Erzurum Kongresi sırasında, 7-8 Temmuz 1919 gecesi, sabaha karşı, Selanik’ten arkadaşı Süreyya Yiğit ve eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Bey ile yaptığı özel konuşmayı belgelerle izleyerek, Cumhuriyet’in kuruluşunu analım:
“Süreyya (Yiğit) Bey’in;’Başarıya ulaştıktan sonra dahi iş bitmiyor Paşam. Memleketin sonu gelmez çalışmaya ve devrimler yapmaya ihtiyacı var’ biçimindeki konuşmasıyla konu memleketin sosyal bünyesine aktarıldı. Mustafa Kemal Paşa vatanın kurtulmasından sonra
Cumhuriyet ilanının şart olduğu hakkındaki düşünce ve inanını bir kere daha belirttikten sonra, ‘Mazhar not defterin yanında mı?’ diye sordu.
‘Hayır Paşam’ dedim.
‘Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel’ dedi. Neredeyse sabah olacaktı. Not defterini alıp geldim. O, hatıra defterime ve günü gününe her olayı not edişime hem memnun olur, hem de bazen şaka yapmaktan kendisini alıkoyamazdı.
‘Belleğimiz zayıfladığı zaman Mazhar Müfit’in defteri çok işimize yarayacak’ derdi. Defteri getirdiğimi görünce, sigarasını birkaç nefes üst üste çektikten sonra: ‘Ama bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu’ dedi.
Süreyya Bey de, ben de,:’Buna emin olabilirsiniz Paşam’ dedik.
Paşa, bundan sonra ‘Öyleyse önce tarih koy’ dedi.
Koydum: 7–8 Temmuz 1919, sabaha karşı...
Tarihi sayfanın üzerine yazdığımı görünce, ‘Pekâlâ… Yaz’ diyerek devam etti: ‘Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sorunuz nedeniyle söylemiştim.
Bu bir.
- İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
- Üç: Örtünmek kalkacaktır.
- Dört: Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir.”
Bu anda gayri ihtiyari kalem elimden düştü. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu gözlerin bir takılışta birbirine çok şey anlatan konuşuşuydu.
Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim.
- Neden durakladın?
- Darılma ama Paşam, sizin de hayal peşinde koşan taraflarınız var.
Gülerek: ‘Bunu zaman gösterir. Sen yaz’ dedi.
Yazmaya devam ettim:
- Beş: Latin harfleri kabul edilecek.
‘Paşam yeter… Yeter…’ dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan davranışıyla ‘Cumhuriyet’in ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter’ diyerek, defterimi kapadım ve koltuğumun altına sıkıştırdım.
İnanmayan bir adam davranışıyla, ‘Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edecekseniz hoşça kalın’ diyerek yanından ayrıldım. Gerçekten gün ağarmıştı. Süreyya da benimle beraber odadan çıktı.”
Mail: erdal.safak@outlook.com
YAZARIN DİĞER YAZILARI
BÜLTEN ABONELİĞİ
Hemen bülten abonesi olun yeni haberlerden anında haberdar olun!