GAZETELERİN KATİLİ DİJİTAL DEĞİL, SOSYAL MEDYA

 

Yazılı basında mesleğimizin ve meslektaşlarımızın içine, hiç istemedikleri halde, irade dışı olarak bir zehir aktı.

 

Bu zehirin kaynağı sosyal ya da dijital medyaydı.

 

Ve itiraf edeyim- ben dahil hiçbir meslektaşım bu zehire karşı bir bağışıklık kalkanına sahip değildi.

 

Olay veya olgu ya da dijital gelişme bizim baş edebileceğimiz güçlerin çok ötesine geçti.

 

Bir gazeteci, bir gazete, bir medya grubu olarak Twitter (Şimdi “X”), Facebook, Google, Instagram gibi dijital devleriyle nasıl baş edebilirdiniz ki? (Not: Şimdi buna  Chatbot’ gibi yapay zeka gazetecileri eklendi.)

 

Elbette kendi internet sitelerimizi kurduk. Ama onların tasarımları da yazılı basının mantığına dayalıydı. Hala da öyle.

 

Çünkü onlar da tıpkı gazeteler gibi ajans haberleriyle hazırlanıyor. Eh, biraz da kendi kurumlarının gazetelerinin haberleriyle. O haberler zaten bayatlamış (Bir gün öncesine ait) olduğu için küflenmiş ekmek gibi  kokuyorlar.

 

Zira gazeteler haklı olarak, bir ertesi gün için hazırladıkları haberlerin, 12-18 saat önce internette servis edilmesine şiddetle karşı çıkıyorlar.

 

Ama bu kurum içi çekişme, haydi yumuşatarak söyleyeyim, rekabet, yazılı basının zararına oluyor. Neden? Cevap: İnternet sitelerinin reklam geliri, gazetelerinkini geçti veya geçmek üzere.

 

Kurum yöneticileri, çok rahatlıkla “Ey gazetemizin çalışanları maaşlarınızı TV kanallarımız, o kanallarımızdaki reyting yapan programlarımız ve de internet sitelerimiz sayesinde kazanıyorsunuz. Ayağınızı denk alın” diyebilirler. Ve de yerden göğe haklı olabilirler.

 

Ama yazılı-görsel-dijital medya arasındaki bu ilişkiler veya bu tablo, “Dezenformasyon” gerçeğini değiştirmiyor.

 

---   ---

 

86 yaşındaki Papa Francis bir süre önce, Vatikan’da ağırladığı bir grup İtalyan gazeteciye hitaben, bence medya tarihine geçecek bir konuşma yaptı. Şöyle dedi:

 

“Dezenformasyon günahların en büyüğü. Ve haydi adını koyalım, gazeteciliğin ve gazetecilerin veballerinin ilk sırasında yer alıyor.

 

Bana göre, gazeteciliğin dört günahı var:

 

1-Dezenformasyon: Ben bunu gazetecilerin bilgi vermemesi ya da yanlış bilgi vermesi olarak tanımlıyorum.

 

2-İftira: Bir insanın günlük hayatında başına gelebilecek ve yıkıcı sonuçlar yaratabilecek bir facia.

 

3-Hakaret: Bir insanın aşağılanmasının en kötü örneği.

 

4-Skandal: Gazetecilerin öne çıkmak, kendilerinden söz ettirmek için başvurdukları bir yöntem.

 

“Lütfen” diye seslendi Papa, “Toplumsal sorumluluğunuzun bilincine varın…” Ve ekledi:

 

“Örneğin, kamuoyunu yönlendirerek fake news’ten sağlayacakları çıkarlar nedeniyle manipülasyonlara başvurulması beni derinden  kaygılandırıyor. Hele bu savaşlar döneminde.

 

Bu zor yıllarda barışın sesinin öne çıkarılmasını, savaşlara son vermek için çaba harcayanların öne çıkarılmasını umut ediyorum.”

 

Papa’nın bu umudu, bu çığlığı bir şe yaradı mı? Hayır.

 

Tam tersine sosyal medya iyice dellendi, celallendi.

 

Son örneği: Gazze savaşı.

 

Ve bu savaşın sürmesinde, genişlemesinde, yıkıcılığının ölümcül, can kayıplarının katliam boyutlarına ulaşmasında Elon Musk’ın “X”inin (Eski Twitter) dehşet verici sorumluluğu veya sorumsuzluğu var.

 

Onu da bir başka yazıda anlatayım.

 

AVRUPA VE ABD’DE YAZILI BASINDA KAN KAYBI HIZLANDI

 

İsviçre’de, Belçika’da günlerdir gazeteciler ayakta. Daha doğrusu sokakta.

 

Çünkü daha bir-iki yıl öncesine, adını koyalım, 2019’da patlak veren Kovid-19 salgınına kadar en rantabl gazeteler arasında gösterilen kurumlar ya kapanıyor, ya da küçülüyor.

 

İşte son örnekler.

 

23 yıl boyunca tüm Belçika’da metro istasyonlarında, hastanelerde, üniversite kampüslerinde, büyük işletmelerin kapılarında ücretsiz dağıtılan “Metro” gazetesi 27 Ekim’de yazılı basımına son verdi. Şimdilik internette devam ediyor ama “Metro”nun sahibi “Rossel Grubu” onun da 15 Ocak 2024’te kapanacağını açıkladı.

 

“Metro”nun sonunu Kovid-19 salgını getirdi. Salgının etkilerini şirket yöneticileri şöyle açıkladı: “Salgın nedeniyle eve kapanmanın ve tele çalışmanın (Home Office, yani evden çalışma) etkileri Metro’nun ekonomik modelini temellerinden sarstı. Çünkü gazeteyi dağıtıldığı noktalara ulaştırmak çoğu kez  mümkün olmadı.”

 

Gazete dağıtılamayınca, doğal olarak reklam kaynakları da kurudu.

 

Oysa ücretsiz dağıtılan gazetenin tek gelir kaynağı reklamdı. O kaynak dibe vurunca gazeteyi yaşatmak için gerekli finansman imkanları da darboğaza girdi.

 

Tasfiye edilen her işletmede olduğu gibi, kapısına kilit vurulan “Metro”nun çalışanlarına da titrek mi titrek bir mum ışığı sunuldu: “İmkanlarımız ölçüsünde sizlere grup içinde altenatif iş imkanları bulmaya çalışacağız…”

 

Duy da inanma.

 

---  ---

 

Avrupa medya camiasında “Metro”nun şoku sürerken, İsviçre’den gelen haber tüy dikti. “20 Minutes”, “24 Heures”, “Tribune de Geneve”, “Le Matin”, “Sport-Center” gibi bir bölümü ücretli, bir bölümü ücretsiz bir çok yayın organının sahibi olan “Tamedia Grubu”, 28 gazetecinin sözleşmesinin feshedildiğini, buna 28 kişilik ikinci grubun ekleneceğini açıkladı.

 

Ve  İsviçreli gazeteciler isyan, haydi yumuşatalım, öfke bayrağını açtı.

 

Grubun tepkisi ne oldu dersiniz? Cevap: Biz dağcılar gibi zirveye tırmanmaya çalışıyoruz. Ve dağcılar gibi tırmandıkça ipin aşağıdaki düğümlerini çözüyoruz!

 

Ve işlerine son verilmesi kararlaştırılan gazeteciler insan kaynaklarına birer birer çağrılarak, sözleşmelerinin feshedildiği tebliğ edildi.

 

Çoğu 20 yılı aşkın süredir sadakatle, canla-başla gruba hizmet etmişlerdi. Ama grup sözcüsünün dediği gibi, onlar zirveye tırmanmaya çalışan dağcının tutunduğu ipin aşağıda kalmış ilk düğümleriydi.

 

Bir nokta daha: “Tamedia” bu gazete grubunu 2009’da “Editpresse”ten satın aldığında, 1.500 gazeteci çalışıyordu. Bugün bu sayı 400’ün altına indi.

 

“Az çalışanla çok iş” mantığının mükemmel bir örneği.

 

Bu son tenkisatla “Tamedia Grubu”nda çalışan sayısı 350’nin de altına inecek.

 

Eh, yakında yapay zekalı gazetecilerin devreye girmesiyle, gerçek, yani canlı-kanlı, yani insan gazeteci sayısının 100’ün altına inmesi hiç de şaşırtıcı olmayacak.

 

İşlerine son verilenler ne yapacaklar? Herhalde balığa çıkacaklar…

 

Demokrasinin güvencesi olduğu söylenen bir meslek işte böyle ölüyor. Kısık ateşte.

 

---

 

Sadece Avrupa basınında mı var kriz? Hayır. ABD’de de durum pek farklı değil.

 

Örneğin ABD basınının iki büyüğünden biri olan “The Washington Post” (Diğeri “The New  York Times”) 2023’ü 100 milyon dolar zararla kapatacak.

 

Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un Graham ailesinden 10 yıl önce 250 milyon dolara satın aldığı “The Washington Post”, bu büyük zarar nedeniyle 2024’e sıkıntılı girecek.

 

Bezos, gazetenin belini doğrultması için yeni bir CEO atadı.

 

Oysa, Bezos’un satın almasından sonra “The Washington Post” büyümek için önemli hamleler yapmıştı: Londra ve Seul ofislerini 20 yeni gazeteci ile takviye etmiş, Bogota ve Sydney’de ofisler açmıştı.

 

Toplam 44 yeni gazeteciyle “The Washington Post”un yazı işleri kadrosu 1.010 gazeteciye yükselmişti (Not:  “The New York Times”in ABD’de ve yurt dışı ofislerinde toplam 1.700 gazeteci çalışıyor..

 

2023’ü büyük zararla kapatacağı daha yılın ilk aylarında belli olunca “The Washington Post” yeniden kadro daralmasına gitti. Onlarca gazetecinin işine son verildi. Bu eğilimin önümüzdeki aylarda, özellikle de 2024’ün başında giderek hızlanacağı belirtiliyor.

 

ABD medyasındaki kriz “The Washington Post” ile sınırlı değil. “CNN”den “Vox Media”ya, “The New York Magazine”e kadar bir çok medya kuruluşu yıl başından beri düzenli aralarla tenkisata (Not: İşten çıkarmanın yasadaki adı) başvuruyorlar.

 

Son ve somut bir örnek daha: ABD’de yazılı basında çalışan toplam gazeteci sayısı 10 yılda 114 binden 85 bine indi.

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI