DÜŞMANLIK DUVARININ İLK TUĞLALARINI KİM DÖŞEDİ?

 

Batı savaşsız duramıyor.

 

Daha doğrusu siyaseten ve daha da önemlisi ekonomik olarak varlık nedenini “Öteki”ne göre tanımladığı için hep bir düşman arıyor.

 

Düşman demek, savaş demek

 

Ama soğuk savaş, ama sıcak savaş.

 

Çünkü savaş olacak ki, ya da savaş riski pohpohlanacak ki, silah endüstrisinin çarkları “Full time” çalışsın, böylece ekonomik büyüme sürdürülebilsin. Böylece istihdam politikacıları korkutacak bir işsizlik düzeyine tırmanmadan devam edebilsin. Zira işsizliğin tırmanması, toplumsal patlamanın alt yapısını hazırlamak demek. Tıpkı, evinizin salonundaki çiçeğe verdiğiniz su gibi, gübre gibi.

 

Savaş olacak ki, ya da savaş tehlikesi şişirilecek ki, devlet adamlığıyla zerrece ilgisi olmayan Batı liderleri beceriksizliklerini, cehaletlerini ve bunamaya, Alzheimer’e yaklaşmış sulanmış beyinlerinin çaresizliğini gizleyebilsin.

 

Bir de sözünden dönmek var tabii. Yani kalleşlik.

 

Dünyayı bugünlere sürükleyen kalleşlik.

 

Anlatayım.

 

---

 

Zamanı geriye sarayım ve Churchill’in körüklediği veya bilinçli bir şekilde tohumlarını ektiği Soğuk Savaş senaryosunun bugün nasıl dünyayı bir yanan terörle, bir yandan da sıcak savaşla sarıp sarmaladığını anlatmaya çalışayım.

 

Bir kez daha hatırlatayım; uzun soluklu bir yazı dizisi bu.

 

İkinci Dünya Savaşı’nı kazanmış İngiltere Başbakanı Sir Winston Churchill ve onun liderliğindeki Muhafazakar Parti, 5 Temmuz 1945’te yapılan genel seçimi kaybetti. Churchill artık işsizdi ama prestiji dünya genelinde inanılmaz yüksekti.

 

ABD’de bir dizi konferans vermeye davet edildi. Bu konferansların n önemlisi ve tarihe geçeni 5 Mart 1946’da Missouri eyaletinin Fulton kentindeki Westminster Üniversitesi’de yaptığı konuşma oldu. Churchill 45 dakika süren konferansta belleklere kazanan şu cümleleri sıraladı:

 

“Baltık’taki Stettin’den Adriyatik’teki Trieste’ye kadar Avrupa’ya boydan boya bir demir perde indi. Orta ve Doğu Avrupa’nın bir çok tarihi kenti, başkenti bu demir perdenin arkasında kaldı: Varşova, Berlin, Prag, Viyana, Budapeşte, Belgrad, Bükreş ve Sofya... Tüm bu kentler ve oralarda yaşayan halklar şimdi Sovyet nüfuz alanında kaldılar.”

 

Churchill’in “Demir Perde” tanımının en somut örneği, Westminster Üniversitesi’ndeki konferansından 15 yıl sonra, 12-13 Ağustos 1961 gecesi Doğu ve Batı Berlin arasında örülmeye başlanan Berlin Duvarı oldu.

 

28 yıl boyunca sadece Berlin’i değil, Almanya’yı da ikiye bölen, Batılılar’ın koyduğu isimle “Utanç Duvarı”, 9 Kasım 1989’da çöktü. Hayır, çökmedi, Duvar’ın iki yanındaki Berlinliler’in elleriyle, tırnaklarıyla, kazmalarıyla, kürekleriyle giriştikleri mücadele sayesinde yer yer yıkıldı.

 

Berlin’in iki tarafındaki Almanlar kucaklaştılar.

 

Soğuk Savaş nihayet bitmişti.

 

Sözde.

 

---

 

Aslında bu süreç 1970’lerde başlamıştı.

 

Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’a 1971’de Ulusal Güvenlik Danışmanı (Daha sonra efsane Dışişleri Bakanı olacak) Henry Kissinger bir müjde vermişti: “Adamımızı Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politika Bürosu’na seçtirmeyi başardık.”

 

Sözünü ettikleri “Adamımız”, Mikhail Gorbaçov’du!(Doğumu 2 Mart 1931, ölümü 30 Ağustos 2022)

 

Berlin Duvarı, 8 Kasım 1989’da yıkılırken, Vladimir Putin, Doğu Almanya’nın Dresden kentinde KGB görevlisi olarak bulunuyordu. İnandığı dünyanın yıkılışını gözyaşlarıyla izledi. Ve yüreğine çöken katlanılmaz acısını hiç bir zaman unutmadı.

 

Çok yıllar sonra, o acısını 2005 Nisan’ında “Ulusa sesleniş” konuşmasında “Sovyetler Birliği’nin çöküşü 20’nci yüzyılın en büyük jeopolitik felaketlerinden biri oldu” diye dışa vurdu.

 

Ve haklı çıktı: Çünkü geçenlerde yapılan bir kamuoyu araştırmasında ABD halkının “Soğuk Savaş” dönemini özlediğini ortaya çıkardı.

 

Çünkü, “Soğuk Savaş” dehşet dengesi üstüne kurulu çift kutuplu bir dünyaydı.

 

Çünkü, “Soğuk Savaş”, sıcak savaşın panzehiriydi.

 

Çünkü “Soğuk Savaş” döneminde bugün dünyamızı kangren olmuş bir kemik gibi çürüten terör yoktu. Sadece terör değil, terör örgütleri de yoktu.

 

Tüm o örgütleri komünizm çökünce yeni bir düşman yaratmak ihtiyacı duyan ve düşman olarak da İslam’ı seçen Batı’nın gözden uzak karargahlarında üslenip akıl oyunları adı altında sürekli yeni stratejiler veya satranç taktikleri geliştiren Batı’nın istihbarat servisleri üretti.

 

---

 

İzninizle biz yine 1990’ların başına dönelim…

 

Berlin Duvarı yıkılmış… Varşova Paktı dağılmanın eşiğinde. (Hatırlatayım: Önce NATO kuruldu. 4 Nisan 1949’da. ABD’nin başkenti Washington’da.

 

Kurucu üyeler: ABD, Kanada, Belçika, Danimarka, Fransa, İtalya, İzlanda, İngiltere, Lüksemburg, Norveç, Hollanda, Portekiz. Sonra, Türkiye, Yunanistan ve Federal Almanya örgüte katıldılar.

 

Sovyetler Birliği, Batı’nın NATO hamlesine 6 yıl sonra Varşova Paktı’nı kurarak cevap verdi. 8 kurucu üyesi vardı: Arnavutluk (Kısa süre sonra ayrıldı), Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Romanya, Çekoslovakya,

 

Yani, 20’nci yüzyılın neredeyse sonuna kadar sürecek ezeli ve ebedi düşmanlığın ilk hamlesi veya bugünlere kadar gelen hesaplaşma yolunun taşlarını Batı dünyası döşedi.

 

---

 

Bu özetten veya hatırlatmadan sonra Berlin Duvarı’nın 8 Kasım 1989’da yıkılmasından sonraki döneme dönebiliriz.

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI