KALBİM GERÇEKTEN EGE'DE Mİ KALMIŞTI? 

 

Maslak Ağaoğlu 1453’teki evimizden yola çıkarken saate baktım: 09.55.

600 kilometreden fazla bir yolculuktan sonra İzmir’e, oradan Karşıyaka’ya vardık. Saate baktım: 15.35.

Yaklaşık 5.5 saatlik bir yolculukla İstanbul evreninden İzmir evrenine geçmiştik.

“Ağabey” dedi şoför bana sarılıp veda ederken, “Şunu bil ki, hiçbir şey senin yokluğunu dolduramayacak. Sensiz bu kurumun asla eski tadı tuzu olmayacak. Ama ne yaparsın; hayat bu. Sağlıklı günler diliyorum…”

Arabadan inince önümde uzanan İzmir Körfezi’ne baktım.

İzmirli hemşehrim Sezen Aksu’nun sesi beynimden kulaklarıma yükseldi. Hani o, “Kalbim Ege’de kaldı” şarkısı. Yoksa ağıt mı demeliyim?

 

--- ---

 

Cigaramı sardım karşı sahile Yaktım ucunda acıları Ağları attım anılar doldu Ağlar hasretimin kıyıları

Yareme tuz diye yakamoz bastım Tek şahidim aydı, aman aman Bir elimde defne, bir elimde sevdan Kalbim Ege'de kaldı

Kadehimi vurdum karşı yakaya Efeler kalktı şerefe Sevgimi attım dostlar tuttu Bir ağıt yaktım kadere

Aman efendim, ayrılık ölümden beter Canım efendim, yeter bu hasretlik yeter Aman efendim, bana bir merhaba gönder Canım efendim, canım efendim

 

--- ---

 

Bir hafta hiç evden çıkmadım. Elektronik kelepçesiz ev hapsi gibi bir şey. Ve bu bir hafta boyunca kendimi dinledim. İçimi yiyen sorularıma yanıt aradım:

-Ben bu şehirde ne yapacağım?

-Ömrümün kalan bölümünü (Allah bilir kaç yıl) nasıl geçireceğim?

-Tek düze olacak günlerimi nasıl dolduracağım?

-Evde ayak altında dolaşmaktan, baş başa kaldığımız eşimle didişmekten nasıl sakınacağım?

-Yoksa sessizce, sakince, kadere boyun eğerek ölümü mü bekleyeceğim?

Bir hafta sonra ilk kez evden çıktım. Hani, Nazım Hikmet’in 1938’de Ankara Merkez Komutanlığı Cezaevi’nden yazdığı şiirde dediği gibi:

 

“Bugün Pazar”

 

Bugün pazar.

Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.

Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün

bu kadar benden uzak

bu kadar mavi

bu kadar geniş olduğuna şaşarak

kımıldamadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum,

dayadım sırtımı duvara.

Bu anda ne düşmek dalgalara,

bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.

Toprak, güneş ve ben...

Bahtiyarım...

 

--- ---

 

Çevremi kolaçan ettim. Daha doğrusu tanımaya, bellemeye çalıştım. Ve de 28 küsur yıl önce bıraktığım kentin anılarını deşeleyip nelerin durduğunu, nelerin değiştiğini öğrenmeye çabaladım.

Sonuç? Bıraktığım Karşıyaka’dan geriye sadece vapur iskelesi kalmıştı. Ünlü Kemalpaşa Caddesi bile deri değiştiren yılan gibi bir uçtan öbürüne bambaşka bir kimliğe bürünmüştü.

Sanki ilk kez geldiğim bir şehirdi. Öyle bir izlenim, öyle bir yük, öyle bir gariplik çökmüştü içime.

Ne o eski sıcaklık vardı, ne o eski sevecenlik, ne o eski sizi sarıp sarmalayan atmosfer.

 

 

Hayır bu benim büyüdüğüm, okuduğum, çalışma hayatına başladığım, evlendiğim, 40 yıldan fazla havasını soluyup suyunu içtiğim Karşıyaka değildi.

Daha kötüsü dostlarım da yoktu artık. Hepsi ama hepsi sadece Karşıyaka’ya, İzmir’e değil, dünyaya da veda etmişti.

Ben bu şehirde bir yabancıydım.

Hani, hiç görmediği, bilmediği bir yere tayini çıkmış bir memur gibi…

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI