Hep “Çaylak emeklilik günlerim”e alışıp-alışamamak sürecini yazacak değilim ya…

Elbette, Türkiye ve dünya gündemini de ara-sıra ele alacağız.

 

Hatırlatayım; ben Genel Yayın Yönetmenliği’nden önce ve o göreve geldikten sonra birkaç yıl boyunca Sabah’ta yazarlık yaptım. Diplomasi, enerji, siyaset ve o zamanların güncel konuları, sorunları üstüne epey kalem oynattım. Çok da ilgi çekiyordu. Hem okurlarımda, hem siyasi-ekonomik çevrelerde, hem de hükümet mahfillerinde…

İşte “Fenoporter”da, sevgili oğlum Deniz Şafak’ın sitesinde o yazarlık günlerime geri dönmeye çalışacağım.

Haydi bismillah…

 

---

 

Türkiye ve dünya gündemi arasındaki derin uçurum beni hem şaşırtıyor, hem de kaygılandırıyor. “Acaba çok mu içimize kapanıyoruz?” duygusuna kapılıyorum.

Son örnek:  22-24 Ağustos 2023 tarihlerinde Güney Afrika’da düzenlenen BRICS zirvesi.

Konuya bir soruyla gireyim: Jeopolitik bir depreme hazır mısınız?

 

Ama önce makarayı veya filmi başa sarayım ve BRICS’in tarihçesini –özür dileyerek söylüyorum, bilmeyenler olabileceği için- kısaca hatırlatayım.

 

BRICS, başlangıçta 4 harfliydi ve 2001 yılında yatırım bankası Goldman Sachs’ta çalışan ekonomist Jim O’Neill’in zihin jimnastiğinin ürünüydü. O’Neill, “Bugün orta büyüklükte ekonomik güç olarak algılanmalarına bakmayın, bir gün Çin-Rusya-Hindistan-Brezilya biraraya gelip güçbirliği yaparlarsa, dünyanın hem finansal, hem ekonomik, hem de jeopolitik dengeleri alt-üst olur” diyordu ve ekliyordu: “Çünkü bu 4 ülke geniş coğrafyalara hükmediyorlar. Büyük kaynakları da var. 2050’lere doğru dünyanın en büyük ekonomileri arasına girecek. Hele güçlerini birleştirirlerse bir numara olacaklar. O nedenle bu gelişmeyi önleyebilmek için onlara uluslararası platformlarda daha çok söz sahibi tanınmalı. Yoksa Batı’nın çok başı ağrıyacak.”

 

İngiltere’nin eski Başbakanı David Cameron’un kabinesinde Ticaret Bakanlığı görevini yürütmüş olan, bugün de 66 yaşında Lordlar Kamarası’nda siyaset yapan Jim O’Neill’in bu uyarısı veya öngörüsü  ne Washington, ne Londra, ne AB’nin başkenti Brüksel, ne de ABD’nin o zamanlar müttefiki denilen ama aslında Batı’nın sözünden çık(a)mayan ülkelerinde herhangi bir yankı bulmadı.

 

Ama Pekin, Moskova, Yeni Delhi ve Brasilia’da önemle not edildi.

Sadece not edilmekle kalmadı, yoğun ikili-çoklu diplomatik-ekonomik-finansal görüşmelerin gündemine bir numaralı konu olarak yerleşti.

Ve, 2006yılında dört ülke biraraya gelip BRIC’i oluşturmaya karar verdiklerini açıkladı. Aradan 4 yıl geçti, Güney Afrika, kapılarını çalıp, “Beni de aranıza alın” dedi. Aldılar. Böylece BRIC oldu BRICS.

 

Şimdi BRICS’i açalım:

B: Brezilya’nın B’si.

R: Rusya’nın R’si.

I: Hindistan’ın İ’si. (Not: İngilizce’de India.)

C: Çin’in C’si. (Not: Yine İngilize’de China.)

S: Güney Afrika’nın S’si. (Not: Yine İngilizce’de South Africa.)

 

Başlangıçta sadece Türkiye’de değil, dünya kamuoyunda da BRICS başlangıçta OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) gibi, beş ülkenin ekonomik ilişkilerini geliştirmek için kurulmuş bir ekonomik dayanışma ittifakı olarak algılandı. Fena halde yanılıyorlardı. BRICS’in asıl ama o zamanlar gizli olan amacı, dünya ekonomik-finansal sistemine başkaldırmaktı.

 

Bunun yolunun da ABD Doları’na meydan okumaktan geçtiğini biliyorlardı.

Dolara  meydan okumanın ise BRICS kulübünü büyütmekten, yeni müttefiklara kapıları açmaktan.

 

Devamı bir sonraki yazıda…

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI