“Biz dünyadan gider olduk,
Kalanlara selam olsun,
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun.

 

Ecel büke belimizi,
Söyletmeye dilimizi,
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun.

 

Tenim ortaya açıla,
Yakasız gömlek biçile,
Bizi bir arı vech ile
Yuyanlara selam olsun.

 

Azrail alır canımız,
Kurur damarda kanımız,
Yayılacak kefenimiz,
Saranlara selam olsun.

 

Gider olduk dostumuza,
Eremedik kastımıza,
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun.

 

Sözdür söylenir araya,
Kimse değmez bu yaraya,
İletip bizi mezara
Koyanlara selam olsun.

 

Aşık odur Hakk'ı seve,
Hak derdine kıla deva,
Bizim için hayır dua,
Kılanlara selam olsun.

 

Dünyaya gelenler gider,
Asla gelmez yola gider,
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun.

 

Aşık Yunus söyler sözü,
Kan yaş ile doldu gözü,
Bilmeyen ne bilsin bizi,
Bilenlere selam olsun.”

 

O tok sesiyle ne güzel okurdu Yunus Emre’nin bu dizelerini…

 

---

 

Tiyatro Öldü!…

 

Son yıllarda insanı usandıracak kadar sık tekrarlanan bir söz bu…

 

“Miadını doldurdu tiyatro, öldü!..”

 

Eğer öyle ise, gerçekten de iddia edildiği gibi öldüyse tiyatro, bugün Dünya Tiyatro gününü kutlamak yerine yasını tutalım tiyatronun…

 

Oyunları seyretmekten vazgeçip alalım kazmaları, kürekleri elimize ve bir mezar kazalım tiyatroya, şöyle görkemli, geçmişine yakışır bir anıt mezar…

 

Başta bütün zamanların en iyi yazarı W. Shakespeare olmak üzere bütün oyun yazarlarını, oyunları, oyuncuları, rejisörleri, dekor, kostüm, ışık tasarımcılarını, sahne arkası teknisyenlerini  topluca gömelim bu mezara…

 

Ve hazır elimizdeyken kazmalar, kürekler, tiyatro salonlarını da yıkalım. Yıkamadıklarımızı da çürümeye terk edelim ki oynanmasın içinde seyircinin aklını çelip onları fitneye, fesada teşvik eden oyunlar…
Yerle yeksan olsun daha çok özgürlük, daha çok demokrasi talepleri. Barış ve adalet özlemleri… Merhamet ve vicdan çağrıları, çığlıkları kalsın o enkazın altında ve işitilmesin.
Tiyatro sanatının piri Shakespeare’nin 66. Sonet’inde dediği gibi

 

“Çiğnensin inancın en seçkini
Mutluluktan nasibini almasın geniş halk kitleleri
Ayaklar altına alınsın insan onuru
O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılsın
Ezilsin hor görülsün el emeği göz nuru
Ödlekler geçsin başa mertlik bozulsun
Ve korkup dilini bağlasın da sanat
Çılgınlık sahip çıksın düzene
Doğruya doğru diyenin eğriye çıksın adı
Kötüler kadı olsun Yemen’e…”

 

Mısır’a, Tunus’a, Libya’ya, Suriye’ye.

 

Yıkılsın yok olsun tiyatroyla birlikte yerel kültürler her ulusun, her etnik grubun kendi değerlerini tiyatronun ortak, evrensel değerleriyle buluşturarak insanlığa sunma ve savunma hakları…

 

Bir tek, dünyayı bir satranç ustası gibi kendi çıkarlarına göre biçimlendiren egemenlerin tekelindeki o ucuz, sığ ve kof kültür yürütsün hükmünü, televizyonlarda, sinemalarda, kitapçı vitrinlerinde, DVD raflarında.

 

Popülerin bir narkotik gibi bizi uyuşturup aklımızı başımızdan alan o yapay keyfiyle sermest olup unutalım insanlığın selameti adına unutmamamız gerekenleri.

 

Unutalım tiyatroyu,

 

Hayatı…

 

İnsanı,

 

Ve insanca olanı unutalım…

 

Bırakalım kıyametini yaşasın dünya…

 

Ve kıyametten sonra da dönmeye devam etsin bu mavi gezegen uzayın sonsuz karanlığında…

 

İçinde, bu kıyamet oyununu anlatacak hiçbir oyuncunun olmadığı hüzünlü bir tiyatro dekoru gibi…

 

 

27 Mart 2011 tarihinde, Dünya Tiyatrolar Günü’nde okuduğu bu bildiri aradan 13 yıl geçmesine rağmen bugün bile sanatseverlerin belleklerinde olanca canlılığıyla duruyor, kulaklarında yankılanmaya devam ediyor.

 

---

 

2018’de yitirdiğimiz sanatçı Münir Özkul’un çok ama çok yıllar önce bir Dünya Tiyatrolar Günü’nde okuduğu, Ermeni kökenli Osmanlı tiyatro oyuncusu Tomas Fasulyeciyan’ın kaleme aldığı “Tirad” ile noktalayayım:

 

“Zaten aktör dediğin nedir ki?..

Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz o boş kubbede, bir hoş sada (seda) olarak kalır...

Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız...

Görooorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanıyorsunuz...

Birazdan teatro bomboş kalacak...

Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar...

Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır...

Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir...

Hiranuş’la Virjinya’nın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır...

İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler...

Artık kendimiz yoğuz...

Seyircilerimiz de kalmadı...

Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar...

Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır...

Perde...”

 

---

 

Ve perde indi!

 

Güle güle Kenan Işık. Güle güle büyük usta. Toprağın bol olsun.

 

Türkiye seni çok özleyecek.

 

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI