YİYELİM İÇELİM VE SATALIM

 

Son derece trajik bir toplantıydı o.

 

Daha doğrusu elveda toplantısı. Herkesin kendi yolunda ilerleyeceği , tarihin yepyeni, başdöndürücü macerasının başlangıcı.

 

Hatta, daha sonra karşıt taraflarda yer alacakları bilinen, bir günde gömleği tersine çevireceklerinden emin olunan siyasi ve askeri liderlerin yüzlerinde duygularını gizleyen maskeyle bir an önce bitmesini istedikleri bürokratik işlemi tamamlamak için uzun mu uzun masanın çevresinde oturdukları bir toplantıydı.

 

Alışılmışın aksine ne votka vardı masada, ne de “Toplantı uzun sürecek” diye midelerine bir şeyler göndermeleri için bisküvi, meyve veya ıvır-zıvır. Sadece birer şişe su ve birer bardak.

 

Evet, 1 Temmuz 1991’de Prag’daki Varşova Paktı’nın son toplantısındayız.

 

Varşova Paktı’nın 1 Temmuz 1991’de’de o zamanki adıyla Çekoslavakya’nın başkenti Prag’da yapılan son toplantısı gerçek bir cenaze töreni ortamında gerçekleşti.

 

Önce küçücük bir hatırlatma:

 

Soğuk Savaş döneminin ilk askeri ittifakı NATO oldu. Kuruluşu: 4 Nisan 1949.

 

Kurucuları 12 ülkeydi: ABD, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Norveç, Portekiz.

 

Varşova Paktı ise 14 Mayıs 1955’da kuruldu. Üyeleri: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Arnavutluk Halk Cumhuriyeti (13 Eylül 1968’de çekildi), Demokratik Almanya Cumhuriyeti (Doğu Almanya), Bulgaristan Halk Cumhuriyeti, Macaristan Halk Cumhuriyeti, Polonya Halk Cumhuriyeti, Romanya Halk Cumhuriyeti, Çekoslavakya Cumhuriyeti.

 

Çin de gözlemci olarak bu kuruluş toplantısına katıldı.

 

Varşova Paktı hiç genişlemedi.

 

NATO ise bir dizi genişleme operasyonu gerçekleştirdi.

 

İlki bizimle ilgili: Türkiye ve Yunanistan, 18 Şubat 1952’de NATO’nun 13 ve 4’üncü üyeleri oldular.

 

Dikkatinizi çekerim: O tarihte daha Varşova Paktı, yani NATO’nun karşıt örgütü yoktu.

 

Hatta Federal Almanya, yani Batı Almanya, 9 Mayıs 1955’te NATO’ye üye olduğunda bile Varşova Paktı henüz hayata geçirilmemişti. Batı Almanya’nın NATO üyeliğinden 5 gün sonra 14 Mayıs’ta Varşova’da Polonya Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki toplantıda dünyaya gelecekti. Zaten o nedenle adı Varşova Paktı oldu. Dönemin Sovyetler Birliği lideri Nikita Kruşçef’in NATO’ya yanıt olarak geliştirdiği bir projeydi.

 

Ve de bu iki askeri ittifak ile dünya, daha doğrusu bizim bildiğimiz dünya, yani Ankara’dan Washington’ kadar uzayan coğrafya boğazına kadar Soğuk Savaş’a gömüldü.

 

Aslında bu karpuz gibi ortadan ikiye bölünme, iki bloğun da işine geliyordu:

 

Batı, müttefiklerini olası bir Sovyet saldırısına karşı sürekli silahlandırıyordu. Daha doğrusu sürekli silah satıyordu.

 

Doğu ise, Batı saldırısı tehdidine karşı kendi müttefiklerine sürekli asker gönderiyordu.

 

Tarafları ipleri koparma noktasına getiren 13 Ağustos 1961’de Berlin’i ikiye bölecek 46 kilometre uzunluğundaki “Duvar”ın örülmesine başlanması oldu.

 

---

 

Biz yine Prag’taki veda toplantısına dönelim.

 

O toplantıda, Varşova Paktı’nın en ateşli üyelerinden Demokratik Almanya Cumhuriyeti, yani Doğu Almanya yoktu.

 

Çünkü, iki Almanya’nın birleştiği 3 Ekim 1990’dan 3 gün önce Doğu Almanya, Doğu Bloku’na ve Varşova Paktı’na veda etti. Artık o Batı dünyasının bir parçasıydı ve de Batı’nın askeri ittifakı NATO’nun üyesi!

 

---

 

Hani, ABD Başkanı George H. W. Bush, ile Sovyetler Birliği Başkanı Mikhail Gorbaçev, 2-3 Aralık 1989’da, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sadece birkaç hafta sonra Malta’daki zirvede “Soğuk Savaş’ın bittiğini” ilan ettikleri ve Batı’nın Gorbaçev’e “NATO, Doğu’ya doğru bir santimetre bile ilerlemeyecek” sözü var ya…

 

Kağıda dökülmeyen ama sadece ABD Başkanı Bush’un değil, tüm Batı dünyasının “Namus sözü” olması gereken bu taahhüt veya yemin kağıda dökülmedi. Çünkü, Gorbaçov verilen sözü yeterli bulmuştu ve çiğneneceğini aklının ucundan bile getirmiyordu.

 

Ama aklına gelmeyen başına geldi.

 

Taa bugünlere kadar uzanan ikiyüzlülüğün kökeninde, işte Malta’da 2-3 Aralık 1989’da sözde Doğu-Batı zirvesinde, aslında tüm kozları eline geçirmiş Batı ile çöktü-çökecek Doğu arasındaki randevu bulunuyor.

 

Başkan “Baba” Bush ile ile Avrupalı müttefikleri, Gorbaçov’a karşı, Türkçe’deki “Yiyelim, içelim ama satılmayalım” deyiminin tam tersi bir taktik izlemişlerdi:

 

“Yiyelim, içelim ve satalım!”

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI