Soru size tuhaf, hatta garip görülebilir. Ancak vahim, hatta merhametsiz bir “Paradigma” barındırıyor.

 

Osmanlı’nın ilk padişahı Osman Gazi’ye kayınpederi Şeyh Edebali’nin öğüdünü hatırlıyor musunuz?

 

Tabii önce 800 küsur yıl geriye gidip Şeyh Edebali’yi hatırlamanızı sağlamam gerekiyor.

 

---

 

Şeyh Edebali bir Ahi piriydi. 1206’da şimdi Türkmenistan sınırları içinde bulunan Merv kentinde doğdu. 1326’da Bilecik’te öldü.

 

Doğum ve ölüm tarihleri gerçekten doruysa, 120 yıl yaşamış olması gerekir ki, bu da onu “Guiness Rekorlar Kitabı”na girecek dünyanın gelmiş geçmiş en uzun ömürlü birkaç insanından biri yapar. Neyse, konumuz bu değil.

 

2’si erkek 3 çocuğu bulunan Edebali’nin tek kızı Rabia Bala Hatun, Osman Gazi ile evlendi.  Osmanlı o zamanlar devlet değil, dağınık bir beylikti.

 

Rivayete göre, Osman Gazi, bir gece rüyasında Şeyh Edebali'nin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç çıkıp dallarının alemi kapladığını, altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan geçtiklerini gördü.. Şeyh Edebali rüyayı şöyle yorumladı: “Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Bala Hatun ile evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur bu. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek ve nice devletleri bir çatı altında toplayacak, Allah nice insanın İslam'a kavuşmasına senin soyunu vesile edecek.”

 

Ve uzunca ama bugün bile adil bir yönetimin ne demek olduğunu veya ne olması gerektiğini inanılmaz bir açıklıkla, sadelikle ve dürüstlükle anlatan bir öğütte bulundu. Daha doğrusu ders verdi:


"Ey oğul, artık beysin! bundan sonra öfke bize, uysallık sana.. Güceniklik bize, gönül almak sana. 

 

Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, hoş görmek sana. Çatışmalar, anlaşmazlıklar bize, adâlet sana.. Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana.. Bölmek bize, bütünlemek sana…
 

Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelâmlısın! Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen, öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı, sebatlı ve irâdene hâkim olasın.
 

Unutma ki, dünya sandığın kadar büyük değil. Bütün sırlar; bilinmeyenler, görülmeyenler, ancak senin şecaat, fazîlet ve irfânınla fethedilip gün ışığına çıkacak.
 

Ey oğul! sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma:

 

İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN!


Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, Çöllere dönersin.
 

Azminden dönme, çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil.
 

Her işin gereğini vaktinde yap. İnsanları yaşat ki, devlet yaşasın!
 

Açık sözlü ol. her sözü üstüne alma, gördün söyleme, bildin bilme,
 

sevildiğin yere sık gidip gelme. Muhabbetin kalkar, îtibârın olmaz.
 

3 kişiye acı: Cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene, hatırlı iken îtibârını kaybedene.
 

Unutma ki yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
 

Ululanma, düşmanı hor görme, düşmanını çoğaltma, düşmanlığın başını da sonunu da sen belirle. Haklı olduğunda mücâdeleden korkma! Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
 

Ey oğul! işin ağır, işin çetin, gücün kula bağlı. Allah yardımcın olsun.”

 

---

 

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in günlerdir kanal kanal gezip, gözümüzün içine baka baka söylediklerini dinlerken veya izlerken, Şeyh Edebali’nin bu vasiyetini anımsadım. Millet gitmiş, “Önce devlet” gelmiş.

 

Nereden nereye…

 

“Nereye”nin cevabı da bir sonraki yazıda.

 

Mail: erdalsafak029@gmail.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI