Haberi duyunca, içimde sanki bir yanardağ lav püskürtmeye başladı.

 

En sevdiğim, büyük saygı duyduğum astrofizikçilerden Hubert Reeves ölmüştü.

 

Yıldız tozu olarak gelmişti dünyaya, yıldız tozu olarak uzayın derinliklerine döndü.

 

Gerçi yeterince yaşadı: 91 yıl. 13 Temmuz 1932’de Montreal’de (Kanada) doğdu, 13 Ekim 2023’te Paris’te son nefesini verdi. .. Ama o ileri yaşına rağmen astronominin ve astrofiziğin temel direklerinden biriydi.

 

Ondan yıllar önce sevgili meslektaşı Carl Sagan kimbilir hangi galaksinin hangi güneşinin hangi gezegenine göç etmişti? (Not: Doğumu 9 Kasım 1934, ölümü 20 Aralık 1996.)

 

Carl.Sagan? Dünyamızı “Soluk mavi bir nokta” diye anlatarak sonsuz evrendeki önemsiz mi önemsiz varlığımızı anlatmaya çalışmış olan astronom-astrofizisyendi.

 

--- ---

 

Hubert Reeves, astronomiyi, astrofiziği bir masal gibi anlatıyordu. Yıldızlarla konuşuyor, onların hikayelerini insanlara naklediyordu. Bu özelliğini çocukluğunda babaannesinin sonu gelmeyen masallarıyla öğrenmişti. Bilgeliğini yansıtan yüzü, masmavi gözleri, bembeyaz sakalı ve insanı büyüleyen ses tonuyla milyonlarca kişiye astronomiyi, uzayı sevdirmişti. “Hepimiz evrenin tarihinin bir parçasıyız” diyordu. (Not: “Evren”i anlatırken, yaygın kavram olan “Univers”i değil, Pisagor’un kullandığı “Cosmos” sözcüğünü tercih ediyordu.)

 

Verdiği konferanslarda salon hep tıklım tıklım dolu olurdu. Ve dinleyiciler sorularıyla onu sıkıştırmaya çalışırdı: “Bize gerçeği söyleyin lütfen. Hayatın bir anlamı var mı, yok mu? Tüm bu evren hikayesinde tanrının yeri ne?”

 

Cevap verirken gülümserdi: “Ben rahip değilim. Herkes kendi gerçeğini bulacak.”

 

Ama eklerdi: “Aralarında ışık hızından daha hızlı haberleşebilen parçacıklar bulundu. Ezberimizi bozan bir buluş bu. Gerçekten bizi aşan bir şeyler var.”

 

On, hatta yüz milyarlarca yılı, trilyonlarca galaksi, güneş ve gezegeni, Büyük Patlama’yı, Büyük Çöküş’ü, mikro dalga arka plan ışımasını (Not: Büyük Patlama’dan 380 bin yıl sonra ilk ışıkların evrene yayılması) ve diğer kozmik ışınları basite indirgeyerek anlatmak herkesin harcı değildi. Ama o başarıyordu ve anlattıklarıyla büyülüyordu.

 

Elbette, en sık karşılaştığı soru “Dünya dışında, evrenin herhangi bir yerinde hayat var mı?” idi. Cevabı: “Bugüne kadar dünyamız dışında hiçbir gezegende yaşam tespit edemediğimiz için ancak tahminde bulunabiliriz. Ben kişisel olarak, bir yerlerde başka yaşam biçimlerinin var olduğu görüşüne katılıyorum.”

 

1998’de ağır sağlık sorunları nedeniyle ölümü arzuluyordu. Bir gece acıdan sabaha kadar uyuyamadı. O geceyi şöyle anlatıyordu: “Pencereden başımı yukarı kaldırıp gökyüzüne baktım. Büyük Ayı takım yıldızını gördüm. İçimde bir heyecan dalgası kabardı, ‘Hayattayım’ diye mırıldandım. O geceden sonra ölüm fikri aklımın ucundan bile geçmedi.”

 

Onun için en önemli kaygı kaynağı küresel ısınmaydı. Onu da bir “Masal” ile anlatırdı: “Bir gün iki gezegen karşılaşmışlar. Biri yemyeşil, öbürü kupkuru. İkincisi dert yanmış; ‘İnsanımsı küçük canlıların faaliyetleri nedeniyle bir cüzzamlıya döndüm.’ Yemyeşil gezegen cevap vermiş ‘Biraz sabret. O küçük insanımsı canlılar yok olacaklar. Sen de kendine geleceksin.’ Masalın sonunda bir kahkaha patlatırdı “

 

Son yıllarda verdiği röportajlardan birkaç alıntı aktarayım.

 

Soru: “Nereden geliyoruz?” sorusuna yanıt verebilecek kozmolojik bir buluş mümkün mü?

 

Reeves: Geçen yüzyılın en önemli keşfi, evrenin bir tarihinin olduğunun ortaya çıkmasıydı. Binlerce yıl boyunca hüküm sürmüş “Evren hep vardı” inancı bu buluşla yıkıldı. Evren ezelden beri yoktu. Peki ebediyen var olacak mı? Bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, evren Big Bang (Büyük Patlama) ile doğdu.

 

Soru: Big Bang’in hikayesi ne?

 

Reeves: Çok sıcak, çok yoğun, çok ışıklı bir evrenin doğuşu. Bu ilkel evren sonra gelişti, karmaşıklaştı, soğudu. Soğumaya da devam ediyor. Gelişme halindeki bu evrende yıldızlar, galaksiler, atomlar, moleküller, canlılar gibi organize yapılar ortaya çıktı. Yani, Big Bang’in hikayesi, aslında bizim tarihimiz. Çünkü hepimiz milyarlarca yıl süren bu kimyasal ve fiziksel reaksiyonların sonucuyuz.

 

Soru: Evrenin sonsuzluğunu gözönüne alırsak, başını göğe kaldırıp yaşamı sorgulayan tek canlı olabilir miyiz?

 

Reeves: Evet ya da hayır cevabını verebileceğimiz hiçbir kanıtımız yok. Biz astrofizikçiler yıllardır bu soruya cevap bulmaya çalışıyoruz ama hiçbir ilerleme kaydedemedik. Benim kişisel görüşüme göre, evrende yığınla gezegende yaşam var. Hem de akıllı yaşam. Ama yine vurgulayayım; bu bilimsel bir bilgi değil, sadece benim inancım.

 

Soru. Astronomi ve astrofizikte, çeşitli yönlerde sayısız çalışma yürütülüyor. Size göre, bu çalışmalarda öncelikli konu ne olmalı?

 

Reeves: Elbette, “Evrende yalnız mıyız?” sorusuna yanıt bulmak. Uzak gezegenlerden birinde başka canlıların da aynı soruya yanıt arayıp aramadıklarını öğrenebilmek. Çünkü hayatımızın cevaplanamayan en büyük sorusu bu.

 

Soru: Bazılarına göre, Big Bang teorisi yoktan varoluş görüşünü güçlendiriyor. Size göre bir yaratıcının varlığı bilimle bağdaşabilir mi?

 

Reeves: Bilim ile inancı ayırmak gerek. Bilim, gözlenebilir olgulara cevap arar. Ama bir ilahi varlığın niyeti, projesi, amacı konusunda hiçbir şey söylemez.

 

Yazıyı, Hubert Reeves’in birkaç özlü sözüyle noktalayayım:

 

· İnsan en çılgın türdür.

· Kanıt yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.

· Bilimle din aynı alanda hüküm sürmezler. Bilim öğrenir, din öğretir.

 

· Dünya bizim beşiğimiz, ama insan sonsuza kadar beşiğinde kalamaz ki.

· Ölüm sayesinde canlılar dünyası kendini yenileyebilir, adeta yeniden doğar.

· Bedenimizdeki en küçük atom aslında yıldızların tozundan başka bir şey değildir.

 

· Evrenin gözünde biz küçük ve önemsiz kıvılcımlardan başka bir şey değiliz, keşke bunu unutmama bilgeliğini gösterebilseydik.

· İnsan en deli canlı türüdür görünmez bir tanrıya tapar, Gözler önündeki doğayı ise katleder. Farkına varmaz ki, katlettiği bu doğa taptığı o görünmez Tanrı'nın kendisidir.

· Canlıların varolma hakkı tartışılamaz ve hiçbir canlının varoluşunu haklı göstermesine de ihtiyaç yoktur. "Zararlı türler" ve "zararlı otlar" sözleri, bitkilerin ve hayvanların bize hizmet etmek için varolduğunu ve üzerlerinde hiçbir sınır tanımayan bir hakka sahip olduğumuzu savunan, yüzyıllar öncesinden gelen bir önyargının yansımasıdır.

 

 

Mail: erdal.safak@outlook.com


YAZARIN DİĞER YAZILARI