MİTTERRAND’IN TÜM KUŞAKLARA UYARISI: MİLLİYETÇİLİK SAVAŞTIR

 

Fransa’da İkinci Dünya Savaşı’nda ülkeyi Nazi işgalinden kurtaran General Charles de Gaulle, 1950’lerin sonlarına doğru Cezayir’in bağımsızlık savaşının ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemesi sonucu yeniden iktidara davet edildi. Charles de Gaulle, görevi kabul etmek için tek şart öne sürdü: Cumhurbaşkanın yetkilerinin güçlendirilmesi. Bu, yarı başkanlık sistemi anlamına geliyordu.

 

Kabul edildi. Böylece 4 Ekim 1958’de Fransa’da yeni bir dönem başladı. Onun adı, “Beşinci Cumhuriyet”ti.

 

Yeni dönemin ilk Cumhurbaşkanı, elbette Charles de Gaulle oldu. Onu Georges Pompidou, Valery Giscard d’Estaing ve François Mitterrand izledi.

 

5’inci Cumhuriyet’in ilk sol kökenli Cumhurbaşkanı olan Mitterrand, 1981’de seçildi, 1988’de yeniden seçildi 17 Mayıs 1995’te görev süresi doldu. 8 Ocak 1996’da –kemiklerine yayılmış olan- prostat kanserinden hayatını kaybetti.

 

Fransa’da ölüm cezasını kaldıran Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçen Mitterrand görevinin sonuna doğru, 17 Ocak 1995’te Strasbourg’ta toplanan Avrupa Parlamentosu’nda sanki bugünleri anlatan muhteşem bir konuşma yaptı.

 

Özetleyeyim:

 

“Hayatın cilvesinin sonucu olarak Birinci Dünya Savaşı yıllarında doğdum, İkinci Dünya Savaşı yıllarında savaştım.

 

Çocukluğumu hayatları alt-üst olmuş ailelerin hüzünlü ortamında yaşadım. Hepsi ölülerine ağlıyor, evlatlarını yitirmelerine neden olan düşmanlarına, geleneksel düşmanlarına hınç, hatta kin besliyorlardı.

 

Ancak, bayanlar, baylar; daha önce de bir çok kez söyledim, Fransa, Danimarka hariç Avrupa’nın tüm devletleriyle savaştı. Peki, neden?

 

Benim kuşağım yolun sonuna geldi, artık son görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Benim mutlaka halklara iletmenizi isteğim son görevim şu: Sizlerin de içinizden bir çoğu Avrupa’daki insanların arasındaki düşmanlıkların eseri olan acıları, ölümleri yaşadı.

 

Gelecek kuşaklara bu kini ve düşmanlığı değil, tam tersine barışı, kucaklaşmayı aktarmak zorundayız.

 

Tıpkı 1944-1945’ten itibaren üstlerinde kan lekeleri bulunan, özel hayatları paramparça olmuş insanların, uzlaşma ve barış temelleri üstünde yükselecek daha ışıltılı bir gelecek düşünmeleri, istemeleri cesaretini göstermeleri gibi. Biz de bunu yaptık.

 

Ben kişisel olarak bu inancımı tesadüfen değil, işgal edilmiş ülkemden tutuklu olarak götürüldüğüm Almanya’daki esir kamplarında edindim. O kamptan kaçtığımda ve yeniden yakalanıp cezaevine götürülmeden önceki ara dönemde Bade Wurtemberg’te bir Alman ailenin evine konuk oldum. O aile bizim Almanya’yı sevdiğimizden çok daha fazla Fransa’yı seviyorlardı.

 

Şuraya gelmek istiyorum: Önyargıları kırmak gerekiyor. Sizden istediğimi gerçekleştirmenin hemen hemen imkansız olduğunu biliyorum, çünkü bunun için tarihimizi yenmek gerekiyor zira tarihi yenmezsek, tarih boyunca bize dayatılmış olan kural bir kez daha işleyecek: Evet, bayanlar, baylar, milliyetçilik savaş demektir.

 

Savaş sadece geçmişimizde kalmadı; geleceğimiz de olabilir. Ve bayanlar ve baylar barışımızın, güvenliğimizin ve geleceğimizin bekçileri sizlersiniz. Teşekkürler.

 

---

 

20’nci yüzyılın en önemli, en tarihi söylevleri arasında gösterilen Mitterrand’ın bu uyarısının veya vasiyetinin önemi günümüzdeki Avrupa tablosunda çok daha derin anlamlar kazanıyor.

 

Aşırı sağın zincirinden boşalmış gibi peş peşe Avrupa ülkelerinde, üstelik savaşı önleyip barışı kalıcı kılmak için kurulmuş Avrupa Birliği üyesi ülkelerde iktidara gelmeleri ya da iktidara ortak olmaları, alarm zillerini veya Avrupa’nın tüm kiliselerinin çanlarını çalmamızı gerektirmiyor mu?

 

Çünkü, Mitterrand’ın üstüne basa basa vurguladığı gibi, “Milliyetçilik savaştır.”


YAZARIN DİĞER YAZILARI