Avrupa’dan korkuyorum. Sadece Avrupa’dan değil, oradaki kara bulutların bölgemize kadar yayılmasından da.

 

Çünkü, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemin, yani 1918-1945 yılları arasındaki modern zamanların “Kara Çağı”nın zehirli havası, daha doğrusu fırtınası Avrupa’da yeniden esmeye başladı.

 

Avrupa ülkelerinin bir çoğunda aşırı sağ yükseliyor: İtalya, İsveç, Danimarka, Hollanda, Fransa, Almanya, Macaristan, Slovenya, Slovakya… Daha faciası, birkaç yıl öncesine kadar tüm Avrupa’da yasak olan “Gamalı Haç”lı bayraklar, flamalar bugün uluorta, hatta gururla dalgalandırılıyor. Kiev’deki Yevremeydan ayaklanmasında (2014) ortaya çıkan bu Nazi veya Neo-Nazi virüsü tüm kıtaya yayılmış durumda.

 

Yine Avrupa ülkelerinin çoğunda sol çöküyor: Fransa, Almanya, İtalya, İskandinav ülkeleri, Baltık cumhuriyetleri, Orta Avrupa devletleri…

 

Bu siyasal ve jeopolitik değişimin kaçınılmaz sonucu olarak, bir çok Avrupa ülkesinde yabancı düşmanlığı, İslamofobi, anti-semitizm doruğa çıkmış durumda. Bu konuda ülke adı saymaya gerek yok. Çünkü tüm Avrupa, tüm AB üyeleri, toplumu ve iç barışı kemiren bu hastalığın pençesinde…

 

Avrupa’dan korkuyorum. Çünkü belleğini yitirdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemi unuttular. Sadece tarih kitaplarında, müzelerde, örneğin Münih’te 1930-40’larda Nazizm’in kalbi olan Max-Mannheimer-Platz’daki “Nasyonal Sosyalizm Tarihiyle İlgili Dokümantasyon Merkezi”nde kaldı o karanlık yılların anıları.

 

Milyonlarca kişinin kanıyla sulanan iç ve dış savaşların kötülük tohumlarını eken diktatörler ise şimdi mezarlarında gelişmeleri keyifle izliyorlar.

 

Avrupa’yı bir uçtan diğerine kan gölüne çeviren ve bu gidişle çok yakın bir gelecekte “Kahraman” ilan edilecek olan bu diktatörleri birkaç satırla hatırlatayım:

 

İlk sırada elbette Adolf Hitler (1889-1945) var. İkinci sırada ise Benito Mussolini (1883-1945).

 

Ya diğerleri?

 

Bulgaristan Kralı-Diktatörü 3’üncü Boris (1894-1943), Romanya Diktatörü İon Antonescu (1886-1946), İspanya Diktatörü Francisco Franco (1892-1975), Portekiz Diktatörü Antonio de Oliveira Salazar (1889-1970).

 

Son ikisinin hakkını teslim edelim: Franco ve Salazar, ülkelerini İkinci Dünya Savaşı cinnetinden uzak tutmayı başardılar.

 

Tıpkı, Türkiye gibi.

 

Ama Türkiye’de bile, 1930’larda devletin üst kademeslerinde görev yapanlar Hitler bıyıklarıyla renklerini belli etmediler mi? Örneğin, dönemin CHP Genel Sekreteri Recep Peker gibi…

 

Gerçekten de “Hafıza-i beşer nisyan ile malül”. Yani insan hafızası unutkanlıkla sakatlanmış durumda.


YAZARIN DİĞER YAZILARI