İstanbul'un Eski Ada Vapurları -2
İSTANBUL 'un ESKİ ADA VAPURLARI ...
Paşabahçe, Fenerbahçe , Dolmabahçe Adada yaşamak bana hep çok büyük bir ayrıcalık gibi gelir... Her şeyden azade bağımsız bir eyalette yaşar gibi. Hiç duydunuz mu bilmiyorum ama İSLOMANİA diye bir tabir var. Adada yaşama bağımlılığı diye tanımlanıyor. Zaman zaman ben de böyle bir şeyi hayal etmiyor değilim. Vapurlar ada hikayelerinin en değişmez parçasıdır. Kara ile tek bağlantınız onlardır. Yaşama tutunmak gibidirler. Vedadır, kavuşmadır vapurlar. Hem sevinç, hem hüzündürler. Bu vapurlar ada sakinlerinin bir nevi yaşam alanıdır aslında. Sabah işe gidenler, onları adada bekleyenler, baharla gelen yazlıkçılar, sonbaharda adayı terkeden kışlıkçılar... Durmaksızın devam eden gelişler, gidişlerdir ada... Yavaşlayarak ve anda kalarak küçük, sakin bir yaşam. Bugün size İstanbul 'un en eski ada vapurlarından bahsedeceğim.
PAŞABAHÇE, FENERBAHÇE ve DOLMABAHÇE... Boğazın bahçeleri diye tanımlanırmış bu vapurlar. Her birisi bir döneme damga vurmuş, İstanbul' un simge gemileri arasında. Ada vapurları en şaşalı dönemini 1945-1975 yılları arasında yaşamış. İtalya, Toronto'da inşa edilen Paşabahçe vapuru 1952 yılında hizmete girer ve 55 yıl boyunca faaliyet gösterir. Dolmabahçe ve Fenerbahçe vapurları ise İskoçya 'nın Glasgow şehrinde inşa edilmiş ve 1953 yılında İstanbul' a getirilmiş. Bu vapurlar Şirket-i Hayriye'de(bugünkü adıyla Türkiye Denizcilik İşletmeleri) 1953'te hizmete girmiş. Fenerbahçe vapuru VEDA TURU adlı son seferini 2008 yılında yapmış ve sonrasında Rahmi Koç müzesine devredilmiş ve müze vapur olarak ziyarete açılmış. O dönemin vapurlarında1.ve 2.mevki salonlar varmış. Lüks mevkiler ev salonları gibi geniş ve tekli koltuklar, ufak masalar ve kadife perdelerle dekore edilirmiş. Vaktiyle PERA'ya nasıl itinalı bir giyimle çıkılıyorsa, bu vapurlara da aynı şıklıkla binilirmiş. Şapkalı beyler, eldivenli, kürklü şık hanımlar. Düşünsenize lüx mevkide Amerikan barında içki ve buzlu badem servisi bile olurmuş. Şimdiki hale bakarsak, elli yıl ileriye derken, yüz yıl geriye gitmeyi sadece biz beceriyoruz galiba... Dedim ya vapurlar, adalılar için bir yaşam alanıydı. Her şey vardı o vapurda. Koni külahların içinde fıstıklar, kağıt helvaları, macun şekeri, akardion çalanlar, pazarlamacılar... Size fikir vermesi açısından önemli diye düşünüyorum. 1951 yılında vapurda satılan gazete ve dergilerden bir kaçının ismi şöyle. La Mode, Image, Icı Paris, Journal Dorian, Modern Romance... Ada halkı akşam üstleri eşlerini, flörtlerini karşılamak için hazırlanır ve iskele çıkışında beklemeye başlarmış.
Vapur iskeleye yanaştıktan sonra meydan tam bir anababa günü olurmuş. "HOŞ GELDİN", "BONSUAR", "YASU", "ŞALOM" sesleri birbirine karışır, arkadan biri "balıkçı Niko'dayız, oraya gelin diye seslenirmiş. Diğeri" bizi kulüpte bekliyorlar, hadi gidelim "diye sarılırmış gelen arkadaşına... Her vapur, ahşap trabzanlarında, güvertesinde, kaptan köşkünde binlerce anı saklar. Öyküleri dillerden dillere aktarılır. O dönemde yaşayan kuşağın çok şanslı olduğunu düşünürüm hep. Evet, çok ağır siyasi olaylar oldu belki ama İstanbul'un İstanbul olduğu, naifliğin, inceliğin yaşandığı çok özel zamanlardı diye düşünüyorum. Dönemin muhteşem sesi, DENİZ KIZI EFTELYA'nın bir anısını paylaşmak istiyorum burada. Şöyle anlatıyor. "Bir sabah adadan ilk vapurla dönüyorduk. Yaz sabahı çok hoşuma gitti. Güvertede oturduğum kanepede bir şarkı tutturdum. Bir şarkı, bir şarkı daha." Neredeyiz kuzum Sadi"diye sordum. Bilmem dedi. O da farkında değildi. Biraz sonra kaptan yanımıza geldi.
"Sizin vapurda olduğunuzu gördüm. Fırsat bu fırsat dümeni çevirdim. Hayırsız adayı geçtik. Yolcular da kaptan vapuru İstanbul 'a geç götür, mesuliyet bizde dediler"...O gün adadan ilk vapur İstanbul' a saat ikide gelmişti. Ve bunu hiç kimse bilmedi... Kulağımda "çamlar arasından süzülürken mehtap, neydi o akşam adalar" şarkısı ya da Deniz kızı EFTELYA'nın sesinden "gel ey denizin nazlı kızı, ya da Osman Nihat Akın'ın, çok sevdiği dostu Ahmet Refik Altınay için yazdığı" yine bu yıl ada sensiz, içime hiç sinmedi"şarkısı... Şimdi adanın tam zamanı diyerek, ılık bir bahar sabahı vapura biniyorum. İnceden bir lodos var. Çayımı, simidimi alıp güverteye çıkıyorum. Vapur usul usul süzülüyor. Martılar anlatıyor ki onlar gökyüzünün neşeli çocuklarıdır... Tüm adalılara selam göndererek ve o günleri hayal ederek çayımı yudumluyorum... Ebru BOZCUK