BİR AŞK TİRADI... Selahattin Pınar ve Afife Jale "Bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz" diye başlıyor bu büyük aşk hikayesi... Usta bir bestekar ve devrimci bir kadının hikayesi bu... Mücadele onların kaderinde hep oldu belki ama ne yazık ki Aragon yine haklı çıkmıştı... "Mutlu aşk yoktu..." Afife, Kadıköy 'de orta halli bir ailenin kızı olarak doğuyor. Kız sanayi mektebinde okurken aklı okulda değil, tiyatro sahnelerindeydi. Müslüman kadınların, sadece kadınlara özel matinelerde sahneye çıkmasına izin verildiği yıllardı. Bu sırada Darülbedayi(İstanbul Şehir Tiyatroları) bir sınav açıyor. Afife,büyük bir heyecanla sınava giriyor ve kazanıyor. Ailesinden saklayarak sürdürdüğü tiyatro sevdası, ailesi tarafından öğrenilince korkulan oluyor. Babası "Benim Afife diye bir kızım yok" diyerek son noktayı koyuyor. Afife, duruşundan hiç taviz vermeden babasına, "Ben zaten sahnede Jale ismini kullanıyorum artık" diyerek kapıyı çekip gidiyor. Muhteşem bestelerin sahibi Selahattin Pınar ise, milletvekili bir babanın oğlu olarak Altunizade'de doğuyor. Babası hukuk okumasını isterken o içten içe musıki sevdasından vazgeçmiyor. Bir gün kalabalık bir sofrada Selahattin'in ne iş yaptığını soran misafirlere babası "Maalesef çalgıcı oldu" diye cevap verince Selahattin bu duruma çok öfkeleniyor. "Ben çalgıcı değil, sanatkarım. Hatta bir gün gelecek, sizi benim adımla anacaklar" diyerek evden çıkıyor ve bir daha da o eve geri dönmüyor. Bu iki talihsiz ama çok yetenekli genç bir bahar akşamı birbirlerine deliler gibi aşık oluyor. Evlenerek Fatih'te yeni bir hayata başlıyorlar. Günlerden bir gün Darülbedayi'de, başrol oyuncusu Eliza Benemenciyan'ın, Paris 'e gitme zorunluluğunun ardından bu rol Afife' ye veriliyor. Afife, Kadıköy 'deki Apollon sinemasında sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını oluyor. Ve işte bu andan itibaren Afife' nin sahne yolculuğu başlıyor. Oyundan sonra herkes onun ışığından, yeteneğinden bahsediyor. Afife, Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olması gerekçesiyle, zaptiyeden kaçarak ya da saklanarak bir süre daha bu serüvenine devam ediyor. Ve sonunda "Odalık" oyununu oynarken, Dahiliye Nezareti'nin, "Müslüman kadınlar kesinlikle sahneye çıkmayacak" bildirisiyle tiyatrodaki görevine son veriliyor. Afife' nin tiyatrodan uzak kalması onda derin yaralar açıyor. Sinir sistemi iyiden iyiye bozuluyor ve şiddetli baş ağrıları başlıyor. Doktor, bu ağrıları dindirebilmek için morfin tedavisi veriyor ve bu Afife 'de bağımlılık yaratıyor. Selahattin, her ne kadar sevdiği kadını bu durumdan korumaya çalışsa da, onun gizli gizli morfin kullanmasına mani olamıyor. Merhamet, çaresizlik, acıma ve aşk girdabında boğulan Selahattin, sonunda o çok sevdiği karısından boşanmak zorunda kalıyor... Afife için ise bundan sonra zorlu günler başlıyor. Tamamiyle sefil bir hayatın içinde buluyor kendisini. Aş evlerinde karnını doyuruyor, parklarda yatıyor. Selahattin Pınar ise yıllar sonra bir evlilik daha yapmasına rağmen mutluluğu bulamıyor ve Afife 'yi hiç unutmuyor.Şarkılarını hep ona duyduğu aşk için yazıyor. "Nereden sevdim o zalim kadını, bana zehretti hayatın tadını" yine Afife için bestelediği bir şarkıdır. Yaşamının son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıkları hastanesinde geçiren Afife, 39 yaşında hayata veda ediyor.O, sahneye çıkan ilk Türk kadını olarak;Bedia Muhavvit, Suzan Sururi, Cahide Sonku gibi Türk kadın tiyatro oyuncularının da önünü açan özel bir kadındır. Selahattin Pınar, Afife'nin ölümünden sonra büsbütün kahroluyor. Bir gün Todori'nin meyhanesinde, rakısını içerken kalp krizi geçirerek hayatını kaybediyor. "Her sene mezarıma bir büyük rakı dökün" diye vasiyet edecek kadar mutsuz bir vefat bu... Pınar, son yolculuğuna, kendi bestesi olan, "Söndü yadımda akisler gibi aşkın feneri" şarkısı çalınarak uğurlanıyor... Geriye kalan, yüzyıla yazılmış hüzünlü bir aşk hikayesi... Afife 'nin yolundan giden onlarca kadın tiyatro sanatçısı ve S. Pınar' ın dillerden düşmeyen o muhteşem besteleri... Ne yazık ki "Bir bahar akşamı rastladım" diye başlayan o şahane aşk, "Nereden sevdim o zalim kadını" dizeleriyle son buluyor. Afife, kafesinde sıkışıp kalan, baş kaldıramayan, özgürlüğe yeltenip cezalandırılan tüm kadınların sesiydi aslında ... Belkide o, bugüne kadar dinlediğimiz en güzel ÖZGÜRLÜK TİRADIYDI... Geriye kalan ise o şahane besteydi.... "Bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz. Derinden bakınca gözlerinize, neden başınızı öne eğdiniz? ..." Ebru BOZCUK Nisan /2023 İstanbul


YAZARIN DİĞER YAZILARI