BAZEN BİR ADAM GİTMELİ HAYATINIZDAN... İnsan bir çarkın içinde dönüp dururken, kendine dışarıdan bakmayı çoğu kez pek beceremiyor aslında... Hatta en yakınlarınızın yaptığı eleştiriler bile size dayanılmaz gelebiliyor o süreçte. Kolay kolay gidemiyoruz biz nedense... Bir korku hali mi, bilinmezlikten kaçma hali mi, düzen saplantısı mı, dayatılmış gelenekler mi desem bilmiyorum ama varın adını siz koyun... Ama işin aslı şu... Bazen bir adamın hayatınızdan gitmesi gerekiyor... Önceleri zorlu ve git gelli bir ruh haliyle çalkalanıp durursunuz. Ama bir sabah aynaya baktığınızda çok iyi tanıdığınız, size hiç yabancı gelmeyen o kadını görüverirsiniz. Kimbilir belki de o an gülmeyi unuttuğunuzu fark edersiniz. Başka bir yüzdür o... Çocuksu neşenizin, heyecanınızın sizi ne vakit terkettiğini sorgularken buluverirsiniz kendinizi. Hayatınızdaki adamın sizi eleştirdiği hallerinizin aslında ne kadar siz olduğunuzun farkına varırsınız birden... Sırf onu mutlu etmek için yaptığınız şeylerin kıymet görmediğini, değersizleştirildiğini anladığınız andır o an... Oysa sadece bir hayatınız vardır ve bu dünyada sizden sadece bir tanedir. Geceleri gelip üstünüzü örten bir baba ya da hastayken sabahlara kadar başınızda bekleyen bir anneyle büyüyen çocukluğunuza ihanet ettiğinizi anladığınız andır o an... Neyi istediğine karar verecek tek kişinin sadece SİZ olduğunu anladığınız vakittir o vakit... Artık sadece kendinizi taşımanın verdiği rahatlık ve hafiflik vardır üzerinizde. Artık hamallıktan emekli olmaya karar verdiğiniz andır o an... Sonra bir kahve yaparsınız. Başınızı kaldırıp gökyüzüne bakarsınız ve üstüne bir de gülümsersiniz . Ve işte o an "Tamam, işte bu benim" derken buluverirsiniz kendinizi . Acımasızca eleştirmeler, "Acaba ben mi hatalı davrandım" lar son bulur artık yüreğinizde. YORGUNSUNUZDUR ÇÜNKÜ ARTIK... Hem de çok yorgun. Suçluluk duygusundan arınma zamanıdır artık. İstediğin zaman istediğin yerde olabilecek olmanın verdiği huzur ruhunuzda, gülümsemesi ise yüzünüzde olacaktır artık... Bundan sonra kendi geminizin kaptanı olmaya karar verdiğiniz andır o an. Keşkeleriniz artık tek kişiliktir. "Ben ne istiyorum" diye sorabildiğiniz andır o an... Kendi hayallerinizi tekrar hatırladığınız andır ... Seçimler size aittir artık. Bir başkasının hayatının seçimlerinde koşturup, kendi hayallerinizi ıskalamayacağınız andır o an... Yaşadığınız hayal kırıklıklarını alçıya aldığınız,kendi yara bandınız olmaya karar verdiğiniz andır o an... Bir kere seçtiniz diye ömür boyu mutsuzluk cezasını kendinize ödetmeyeceğiniz, yeniden başlayabilirim dediğiniz andır. BİR ADAMIN GİTMESİ İYİ OLUR BAZEN... İlk günler gecesi de, sabahı da çok zorlu olur. Alıştığınızın dışında başka sularda yüzmek iyi hissettirmez önceleri. Kafanızda bir sürü deli soru döner. "Neden başaramadım" lar, "Bu ilişkiyi neden yönetemedim" ler yüklenir üstünüze. Ama o da GEÇER... Tıpkı her şeyin geçtiği gibi... Bir sabah yine kalkarsınız ve aynadaki yüzünüzün size sevinçle gülümsediğini görürsünüz . "İŞTE BU BENİM" dersiniz kendi kendinize... Üzerinizden büyük bir ağırlık kalkmıştır. O eski, tanıdık yüz ne iyi gelir size. Silkelenmeye başladığınızın işaretidir bu. Hesapsız, kitapsız artık sadece kendinizi düşünmeye başladığınızın habercisidir o bakış. BİR MÜJDE GİBİDİR SANKİ... Babanızın size bir konuşmasında alyansı için "Bu bizim şeref sözümüzdür yavrum" dediği o yüzüğün, sizi hak edenler için taktığınızda o payeyi alabileceğine inandığınız andır o an... Gitmeniz gereken yerde kalmaya ve bırakmanız gerekeni tutmaya çalıştıkça değersizleştiğinizi görmüşsünüzdür artık. Tüm bunların sonunda suçlanan hatta "kötü biri" ilan edildiğinizde, bunun size vurulmuş son darbe olduğunu anladığınız andır o an... Ve sizin de en başında "sonsuza dek" diyerek yola çıktığınızı hatırladığınız ve bunun için elinizden gelen her şeyi yaptığınıza yürekten inandığınız andır o an... Hayat bu, her şeyi kabullenmeyi nasıl da güzel öğretiyor insana... Bütün mesele kendimize MUTLU OLMA HAKKINI VEREBİLMEK.. Tastamam olmayı beklemek imkansız... KADERİMİZİ DE, KEDERİMİZİ DE SEVMEK DURUMUNDAYIZ... İşte ancak o zaman iyileşebiliriz. Ve sonraaa aradan aylar geçer... Yine bir sabah yüzünüzdeki sessiz ve huzurlu gülümseyişle kahvenizi yudumlarken, kimsenin eksik sevgisine kendinizi muhtaç etmediğiniz için, kimsenin eski travmalarını iyileştirmek zorunda olmadığınızı anladığınız için, sizi siz yapan taraflarınızı kabul etmeyenleri hayatınızdan uğurladığınız için, mutlu uyanmanın insanlık hakkı olduğunu bilip, hiç kimsenin buna müdahale etmesine izin vermediğiniz için, üzüldüğünüzü bile anlamayanların sizi mutlu edemeyeceğini anladığınız için ve kendi sihrinizi sadece sizin yaratabileceğine inandığınız için kendinize çoook teşekkür edeceksiniz...Ve artık, yalnızlığınız cebinizde bir ev anahtarı gibi şıkırdar. Cebinizdeki o anahtar size öyle bir güven duygusu verir ki alıp öpesiniz gelir. Artık içinde şarkılar söyleyebileceğiniz bir eviniz olduğunun işaretidir o anahtar.. Kendi limanınıza sığındığınız, kendinize sarıldığınız, kimsenin haksız kaprislerini çekmediğiniz, sardunyalarınızla menekşelerinizle konuştuğunuz, rakınızı yalnız içip, sigaranızla beraber tadını çıkara çıkara sustuğunuz yerdir o ev.. İşte o an bir şölen anıdır. Kocaman bir yürekle, küçücük bir evde, krallığınızı ilan edersiniz. Uzun bir yoldan gelmiş gibi, dinlemiş dinlenmiş ve demlenmiş gibisinizdir... İçinizdeki tüm bulutlar dağılmıştır artık . İşte o an, mavilerinizi giydiğiniz ve bundan sonra yolunuzun maviliklere çıkacağını çok iyi bileceğiniz ana geldiğiniz vakittir ... İşte bu yüzden bazen bir adam hayatınızdan gitmeli ki SİZ YENİDEN NEFES ALABİLESİNİZ... Ebru BOZCUK


YAZARIN DİĞER YAZILARI