Coğrafya ve millet farketmeksizin insan ilk zamanlardan beridir kendisinin dışında bulunan bir gücün olduğunu fark ettiği günden beridir, -ki eskiler buna Kudret diyerek Güç ifadesinden ayırmışlardır.- bu kudreti söze ve düşünceye dökmeye çalışır. Eğer söz veya düşünceye dökemez ise ya teveccüh ile bu durumu söz ve davranışla dışarıya vurur ya da kabuller ile inanca dönüşüp insanların yaşantısına katılır. Doğaüstü kudretin hissettirdiği teveccüh; kişisel tarz, anlayış, usul ve terbiyeye dönüşür,  kabuller (Öyledir, denildiği gibidir.) ile inanca dönüşmesi ise; toplumsal gelenek ve göreneklere, toplumsal tutumlara, toplumsal ahlaka ve karaktere dönüşerek insanların yaşantısında yer bulur.

 

tabiat a teveccuh

 

Zenginliğin olmadığı dönemlerde Kuzey Doğu çevresinde insanlar bakliyat ekip biçip, bitkileri ilaç yapıp, hayvanlardan elde ettiğini öğünlerine katık yapıp karınlarını doyurduğu zamanlarda, Güneş’e Şah, Ay’a ise "Karanlığın Düğümü" deyip, Tabiat’ı Tanrı bilirlermiş. Tabiat’ı kast ederek Kök Tanrı’ya inanırlarmış. Kök Tanrı inancı, insanların kendi yiyecek ve içeceklerini, hayvanlarının ihtiyacı olan yiyecekleri Tabiat’dan bedava elde etmesinden kaynaklanan teveccühler ile fark edilmiş. Bu teveccühlerin kaynağı genel olarak; hayvanların otu bedava yemesi, yedikleri ottan bedava süt gelmesi ve bundan katıklar yapılması, her yıl hayvanın yavru doğurup sürüyü kalabalıklaştırması ve yaşlı olan hayvanın aş edilmesi zincirinin fark edilmesi olmuş. Tabiat’da bulunan otlardan yapılan ücretsiz geçim cazip ancak, Tabiat’dan bir şey almak zordur ve yorar, Tabiat oluşum ile de özdeşdir; ağır emek, çokça alın teri, tarafsız doğruluk ve salt eylem ister. Bitkilerin büyüme hızından Tabiat’ın hızının ölçülebildiğini, hatta saatlerin zaman ölçer değil oluşumu ölçer olduğunu savunan birini tanımıştım; gotik bir insan olduğu hissini uyandırıyordu, Tabiat’ın oğlu gibiydi; “Tanrı gelene kadar Tabiat’a inanacağım” derdi.

 

Kök Tanrı olan Tabiat, yaz mevsimlerinde Dişi kış mevsimlerinde ise Eril’dir diye inanılırmış; kadın ve erkek vardı, eril ve dişil hayvanlar da vardı, neden Tabiat’ın Eril ve Dişil tarafı olmasın ki diye düşünülmüş. Sosyoloji ve felsefede açıklandığı gibi Evren kesin olarak dualdir, var olan bir şeyin tamamlayıcı karşıtı (Dişil veya Eril, Olumlu veya Olumsuz) kesin olarak vardır! Tabiat’ı yazları sevmek kolaydı; sıcak canlılık dolu, yeşil ve yeşilin tonları ise güven, bereket ve katılım hissettiriyordu, kışları ise Tabiat’ı değil de kendini sevmek daha kolaydı insan için, çünkü soğuk hava isteksizlik ve hareketsizlik hissettiriyordu.

 

tabiat a teveccuh

 

İnsanlar araçlarını geliştirip yeni bir yurda taşınmayı kolaylaştıran at arabaları ve kızaklar geliştirince, kalabalıkları artmış, kültürler belirmiş ve uygarlık gerekli olmuş; soğuktan ve vahşi hayvanlardan korunma yöntemleri, yenilebilir ve şifa yönü olan bitkilerin belirtilmesi, yiyeceklerin saklanma yöntemleri gibi deneyime dayalı yöresel bilgilerin ilk aktarıldığı ve paylaşıldığı dönemleri anlatıyorum. İnsanlar güçlendikçe arazi ve mal mülk sahibi olmak, egemenlik göstermek için eşkıyalığa, hırsızlığa ve savaşlara başlamış. Yazları bunu yapmak kolaymış ama mevsim kış olup da soğuk ve yağışlardan dolayı dışarıda mücadele etmek zor olunca insanlar göklere başını kaldırıp yağmurun ve karın durmasını, havanın ısınmasını, ayın karanlığı aydınlatmamasını gökten dilemeye ve istemeye başlamış; işte yaşamdan kaynaklanan bu olgu, Kök Tanrı’dan Gök Tanrı’ya geçişin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. 

 

Gök Tanrı; Tanrı’nın kendisini veya kökünü nerede bulursan orada, nerede gösterirsen oradaydı, Gök Tanrı hakkındaki bilgiler ise egemenlik sahibi veya yağmalar ve savaşlardan zengin olmuş ailelerin rahat yaşayan çocuklarından gelecekti. Tanrı, sosyolojikti; soğuğu sıcak yapar, havayı ısıtır, dua ve dilekleri kabul eder insanlarla beraber bulunuş ve mucize gösterirdi. Tanrı, Gök Boşluğu’nun kendisi veya kaynağı olan Gizem’di; kaynağı bilinemez ve tüketilemez olandı, Doğa, Güneş ve Doğu’da kendisiyle birlikteydi. Mücadele öncesi; “Eyy diye başlayan yakarışlarımızın içerisinde şükür veya gam vardır, duy sesimizi de muradımıza varalım” diye dua edilir, mücadele sonrası ise; ”Tanrı kalabalık sofraları, bu sofrayı kuranı ve bu sofraya katılanları sever” diye belirterek de insanları bir araya toplanmaya ve kutlama yapmaya davet ederlermiş. Zaman geçip de yaşamlar kolaylaştıkça yeryüzünde Tanrı için yürünen patika yollar kurmuşlar; yürüyene keşiş, keşişe ise “Hilkatı bildiren” demişler.

 

tabiat a teveccuh

 

İnsanlarda yoksulluk ile başlayan Kök Tanrı inancının hikayesi, Gök Tanrı inancı olarak devam etmiş ve bugün de bolluk içeresinde bulunan insanlar bildiğiniz gibi Kıyamet’in kopacağından korkuyor ve bunu Tanrı buyruğu olarak algılıyor. Sosoyoloji ve felsefede Kıyamet İnsan arzusuna karşılık gelir ve bu dönemde Arzu kıyam etmiş bulunmakta zaten; herhangi bir şeyden çokça ve çeşitli olarak var ve insanın istediğine ulaşma şansı çok fazla ve kişi bunu yasal yollardan yapıyorsa kanunlar da kişiyi korumaktadır. insanlar coğrafya ve kültürlerinden kaynaklanan kaderlerine, Tanrı’yı da ortak etmiş ve Tanrı’ya da yer vermiştir; her coğrafya ve kültürde Tanrı korku veya sevgi unsurlu olarak farklı anlatılmışdır, çünkü Tanrı sosyolojistdir ve sosyolojiye etki eder, başlangıçtır, geliştirici ve düzenleyicidir.

 

Murat Dal

Sosyoloji ve Felsefe Araştırmacısı/Yazar


YAZARIN DİĞER YAZILARI