Zaman; varlığı ilk insandan beridir fark edilmiş, yedi bin dilde farklı isim ile anılan ve saat cihazı ile de varlığı ve hareketi kesin olarak ölçülen Tanrı’nın gizemli hareketlerinden biridir. İçerisinde sırlı olgu unsurlarını barındırandır zamandır, içerisinde etkin, bilinen ve hissedilen gizli (İnanç ve İman ile açıklanmaya çalışılan) hareket ve durumları taşıyan ve gerçekleştiren de zamandır, Pandora’nın Kutusu diye ifade edilen de zamandır, somut evrenin dual karşılığı olan soyut bulunuş da yani 1=1 de yine zamandır. Bugün zamanın somutu da soyutu da içerdiği, tüm dualiteleri ortaya çıkartan ve düzenleyen olduğu, dönüşüm ve döngüleri gerçekleştiren, buluşturan, birleştiren, karşılaştıran ve ayıran olduğu bilinmekte ve bu duruma Devran denildiği de kadim hikayelerden anlaşılmaktadır.

 

sosyolojide dogaustu izler

 

İnsanlar henüz bilgisizken, geceye, gündüze ve sessizliğe iman edip, inanç hissediyorlarken, gecenin gündüzün ve sessizliğin kudretine insanların lokmalar (Paylaşımlar, yardımlar)dağıtmalarının nedeni,  Tanrı’yı ilk olarak gecede, gündüzde ve sessizlikte hissediyor olmalarıdır. Halk hikayelerinden insanların gecenin, gündüzün ve sessizliğin yeryüzündeki etkinliğini hissetmelerine Alem ismini verdikleri anlaşılmakta ve bugün anlatılan dinler ile benzeşmediği fark edilmektedir. “İnsanların hissettiği iman ile televizyonlarda anlatılan ve kitaplarda yazılan iman aynı değil” diyen düşünürün kast ettiği de buna işaret etmektedir.

 

sosyolojide dogaustu izler

 

Anadolu’da geceye, gündüze ve sessizliğe iman edilmesinin nedeni nedir diye sorulduğunda (Tapınmak değil) düzeltilmiş olan şu cevap verilir; “Hissedilen şey Kudret’dir. Kudret de Tanrı’dandır, içerisinde rızk vardır, nasip, kısmet ve murat taşır; bir değişime yer değiştirmeye işarettir, sana yol gösterir nasibini alacaksın demektir. Tanrı, kudret ile hissedilir, teveccühü de kendisi uyandırır; bu his karşısında insan kendini sınırlı hisseder ve bunu hissettiğinde bölüşme, birleşme, birilerinin yanına gitmek/bir bilenin yanına sohbet dinlemeye gitmek hissedilir. Bunu yapmadığında için rahat etmez, huzursuzluk hissedersin. Bu kudret hissinin Tabiat’dan geldiğine inan çoktur ama bu buyruktur, bence Tabiat, Tanrı’nın kudretidir, tıpkı Hayat ve Varoluş gibi; bu kudret hissi sessizlik ile gezer, gece de gezer gündüz de gezer; yazıda yabanda evde gezer, kimden gelirse gelsin bu vardır ve gerçektir.” Kürt ve Zaza milletinin hikaye ve dengbejlerinde doğaüstü etkinliği olarak insanların istemsizce avuç içlerini gök yüzüne doğru açtığı, sonrasında yüzünü ışığa veya Güneş’e döndüğü halk hikayelerinde anlatılmaktadır. İnsanların bir araya gelmesi ve birlikte oturması (Sosyalite) ve sabahları yüz yıkanmasının doğaüstü bir etkiden kaynaklandığına inanılır. Yine “Azgın çocuğu bahçe, azgın yaşlıyı toprak durdurur”, “Göğe bakan Gizem ile yere bakan Tabiat ile buluşmuştur” sözleri insanların Tanrı kudreti olan Toprak ile olan ilişkisini belirtmektedir. (Dikkat ettiyseniz günümüzde elementler denilene Buyruk, Kudret ve Tanrı diyorlar; Hayat (Hava), Tabiat(Toprak), Güneş(Ateş), Gizem yani Gökboşluğu (Su), Sessizlik ise Tanrı)

 

Anadolu’da tarihçesinden dolayı, sosyolojik bir Tanrı veya Tanrı kudretinin izlerini bulmak, gündelik gerçeklikte var olan sınırlanmamış İman ve İnanç ifadelerini duymak mümkündür. Bunlar bizleri yani Türkler’i ( Anadolu halkı) köylü, geri kalmış yapmaz; bunlar bizleri “Eski zamanlardan beridir Tanrı’yı bilen topluluklar” sınıfına katar. Bu araştırmalarımdan içime doğan inanç şudur; günü gelince sosyal yaşantıda Tanrı’yı anlatabilen bilge ve mistikler her insan ve topluluğa öğretmen olabilecek ve söyledikleri her toplumda kabul edilecek ve söyledikleri her dile çevrilecektir.

 

sosyolojide dogaustu izler

 

Sosyoloji, yeryüzünde var olan her şeyin Nedensellik, Sınırlılık, Koşulluluk ve Zorunluluk hareket, durum ve etkilerine (Oluşum Kategorizeleri) tabi olduğunu ispatlamıştır yani var olan her şeyin bir nedeni vardır, sınırlıdır, koşullardan ortaya çıkar ve koşulludur ve zorunlulukları vardır diye belirtilir; bunlar da etik gibi sosyolojik yasalardandır. İnsanların yaşadığı, deneyimlediği ve hissettiği doğaüstü ve anormal her şeyin bir cevabı vardır; ancak günümüzde deneye tabi tutulamayan, ölçülemeyen, laboratuvarda incelenemeyen nedenlerin veya şeylerin gerçek olmadığı yargısı insanların doğaüstü deneyimlerini saklamaya itmektedir. Kişisel olarak deneyimlenen doğaüstü olayların açıklanamayan nedenlerine halüsinasyon, zan, sanrı veya zihinsel bozulma diye teşhis konulması, resmi dinin içerisindeki ezberlenmiş iman ve inanç baskısının yüksek olması gibi nedenlerden dolayı insanların deneyimlerini saklı tutması ve özel ibadetlerin insanlardan uzak yerlerde saklı ve sınırlı sayıda katılımcı ile yapılmasını sağlamaktadır. İnsanlar insanüstü veya doğaüstü bir şey hissettiğinde unutmazlar, yine yaşamayı beklerler; hissetmek sıklaşınca da tanırlar, bu hissin ne olduğunu ve nedenini ararlar; bunun cevabını da aktarma sözler, halk şiirleri ve deyişler ile cevaplar ve açıklarlar. Halk edebiyatını, kültürünü ve halkın bağını oluşturup, sosyolojik düzeni ortaya çıkartan da yine bu doğaüstü deneyimler ve nedenleridir, ancak açıklanmaları karşılık bulmadığı için halk kültürü ve toplumsal ilişki küt kalkmakta ve tıkanıklık yaşamaktadır.

 

Murat Dal

Sosyoloji ve Felsefe Araştırmacısı-Yazar


YAZARIN DİĞER YAZILARI