Ya Ben’i bul ya Biz’i bil, ya İnsan ol ya da O’nu bil diye belirtilen buyruğa, “Sokaklardan başla aramaya; çünkü gerçeği anlamadan, olumsuzluğu bilmeden olumlu olanı tanıyamaz insan” diye tamamlama yapılmıştır. İnsan, hayattaki gerçek veya olumsuzluk ile zorlandıkça, Hayat öğrenmeye ve güçlü olmaya iter insanı ve işte böyle bir durumda, insana güç veren şey ne ise Hayat’ı onunla tanımlamayı öğrenir insan. Herkes Hayat’ın içinde ve etkisinde bir yolcudur; kimi bir yere, kimi yerine: Bu yolculukta bir canlı veya bir varlık dengini bulunca kendini bulur. İnsan, bir bilen veya bir dost ile buluşunca kendisinde üç güneş uyanır; neşe, akıl ve arzu, her şey yalınlaşır; O, Bu, Şu olur, tüm gerçek üç sıfatla belirir; Ben, Sen, O.

 

ufuk, murad, mavera

 

Güzel ve doğru olanı yaşamaya çalışıp, Gerçek’in içindeki İyi’yi arayan ve Güzel’i keşfetmeye çalışan insanlar için gün güzel, gök ise umut ve güzellik doludur. Güneş, şaşkınlık ve hayret uyandırıcı, Tabiat ise her zaman kudretli; Gizem, Lütuf ve Kutsiyet doludur. O, Bu, Şu hep iç içedir; Ufuk sırlarla, Tanrı ise sessizlik, sihir ve mucize doludur ve bunlarla bildiri kendini. “Hayat Seninle” diye fısıldar Huruflar ve; kendilik, benlik, hırs, nefs, kün ve şehvet üzerine ölçülü olmanın güzel olduğunu hissettirirler insana.

 

Anılar, planlar ve beklentileri ile dolaşır insan; doğru şey veya doğru insan ile de buluşunca, aklındakilerden kurtulur ve mucize ve sihir görünür olmaya başlar; teselli, irşad ve teşmit kendini gerçekleştirir, iyi ki, keşke veya pişmanlık önemini ve gücünü yitirir, sokaktaki vefk, tevafuk ve tesadüf sırrını açık eder, seks ve paranın remili ifşa olur, söz yetmediğinden edilen veya uslanmayana edilen küfürün azizliği ortaya çıkar. İnsan doğru şey ile buluşunca, diğer insanlar ile olan eşitliği ortaya çıkar; beceriler, amaçlar, arzu ve kişisel özelliklerin insanları birbirinden farklılaştırdığı ortaya çıkar. İnsan, bir doğruya taraf olmanın sadece kendini değil, tüm insanları düzelttiğini ve bizim olanın Biz’e kaldığını, doğru olmayanın ise sessizliğin içinde yavaşça eriyip, yok olduğunu fark eder.

 

ufuk, murad, mavera

 

Kendisinde teveccüh uyandıran şey ile insan arasında bir bağ vardır; yine de teveccühten uyanan güzellikler ve zanlar bizi yanıltmasın diye biraz araştırma yapıp, bilgi ile desteklemek doğrudur. Kendisinde öfke, kızgınlık ve gerilim uyandıran şey ile insan arasında bir bağ vardır; yine de kavga etmemek, kötü insan olmamak ve düşman sahibi olmamak için Edebiyat, Sinema ve Tiyatro’da küfür yerine yapılan kinayeyi becerebilecek kadar gelişmiş olmak doğrudur. İnsandaki hırs ve nefs akıl ile olursa azim uyanır, çözüm üretilirr, çıkmazlar açılır; hırs ve nefs akıl ile olmazsa ya ceza getirir ya belaya bulaşır. Aşk ve dert ümidi, para birikmeyi, bilgi temiz bir belleği, bilge kişi eklektik bilgiyi, hırs ve nefs ise aklı sever; bunun için vicdanlı, insaflı ve sezgi ile atan bir kalp işaret edilmiş ve Kün denilmiştir. Kün olmuş veya Kün’ü düzelmiş bir kalbin endişesi az olur, çünkü Tanrı ve Hayat’ı hissedip, kendini Mavera ve Murad ile ilişkilendirip, Ufuk’u bilir olmuştur.

 

Sosyolojik Unsurlar’ı  bilmeyen bir Kün, bir çıkarım, bir teorem, bir kuram, bir analiz ve sentez bozuktur. Sosyolojist’in Tanrı olduğunu anlayamamış bir hoca, bir bilgi bütünü, bir izm eksiktir. İçerisinde Tanrı, Hayat, Tabiat, Güneş, Ay olmayan inançlar, deforme olmuş bilgelik ve gerçekliğin dine dönüşmüş halidir. Güneş olmadan yaşayamaz insan, öyleyse Güneş kutsaldır. Ay olmadan zihinlerimiz, algımız ve sular dengelenemiyor, öyleyse Ay’da kutsaldır. Tabiat ve Kudret (Elementler) olmadan hiçbir canlı karnını doyuramaz, vücudunu güzelleştiremez, öyleyse Tabiat da kutsaldır. Hayat olmadan hiçbir varlık canlılığını sağlayamaz, yaşamı olamaz, yaşam düzeni kuramaz, öyleyse Hayat da kutsaldır; belki de bu yüzden “Tanrı en çok Hayat’a benzer” denilmiştir. Belirttiğim yaşam unsurlarının tümü ve insanlar, hayvanlar ve bitkiler Gök Boşluğu’nun içerisindedir, öyleyse Gök Boşluğu da kutsaldır; belki de bunu bilerek Tanrı için; “Kendisinden daha büyük bir şeyin olmadığı” veya “Doğmamış ve doğurulmamış olan” veya “Her şeyin kendisine muhtaç olduğu ve kendisinin de her şey ile ilişkisi olan” diye belirtilmiştir.

 

Murat Dal 

Sosyoloji ve Felsefe Araştırmacısı - Yazar


YAZARIN DİĞER YAZILARI