Bugün Bile Rüyalarıma Giren Anı Hayatımın En Kötü Günlerinden 1 Mayıs 1979
1977’de İstanbul’daki 1 Mayıs törenleri bugün bile aydınlatılamayan bir katliama yol açınca, 1978’de kutlamalar yasaklanmış, 1979’da da İzmir’e alınmıştı.
Yeni Asır’da dış haberler müdürü olarak çalışıyordum.
Kardeşim bir bankada çalışıyordu. Bankada sendika vardı ve İzmir’deki törene katılma kararı almıştı. Kardeşim de banka çalışanları safına yürüyüşe katılacaktı. Gözü karaydı.
Ödüm koptu. Ya İstanbul senaryosu 2 yıl sonra İzmir’de tekrarlanırsa diye.
1 Mayıs etkinliğine katılanlar Kordon boyunca yürüdüler. Ben de kardeşimi kaldırımdan izleyip “Acaba başına bir şey gelir mi “ korkusuyla yürüyüşün sonuna kadar bekledim.
---
Çok şükür 1 Mayıs kutlamaları olaysız bitti.
Gazeteye döndüm.
Sekreterim, “Patron seninle görüşmek istiyor” dedi.
Patron katına çıktım
Odada Dinç Bilgin ve ortağı Sayan Sokollu bir divana oturmuş beni bekliyorlardı.
Dinç Bilgin konuşmaya başladı:
-Erdal neden 1 Mayıs kutlamalarına katıldın?
-Katılmadım efendim, kutlamalara katılan kardeşimin başına bir iş gelmemesi için kaldırımdan izledim
-Ama arkadaşlar senin yürüyüş kortejinde yer aldığını söylüyorlar.
-Mümkün değil efendim. Hem kutlamaları düzenleyenler, hem de Emniyet teşkilatı kortejdekilerin isimlerini tek tek belirlediler. Dışardan birinin korteje sızması mümkün değil.
-Sana inanmak istiyorum ama inanamıyorum. Seninle çalışma hayatımız noktalandı. Haydi evine git. Yani, binayı terket.
---
Eve gittim. Başımı yastığa gömüp hıçkıra hıçkıra ağladım. Uyuyakaldım. Uykumda kabuslar çevremi kuşattı. Büyük oğlum henüz bir yaşındaydı. Beş kuruş paramız yoktu. Kabuslarımda ben bundan sonra ne yapacağım? Ne iş yapacağım? Nerede iş bulacağım? Sorular birbirini izliyor, sonra her biri kabusa dönüşüyordu.
Sonra Genel Yayın Yönetmeni Güngör Mengi, Ankara’ya gitti. Ankara Bürosu’nda çalışan bir arkadaşı (Not: Adı Selçuk Akalın) ikna edip İzmir’e getirdi, benim yerime dış haberler müdürü yaptı.
---
Bana yapılan haksızlığa sessiz tepki gösteren arkadaşlarım Selçuk’a takoz koymaya başladılar. Yaptığı veya çevirdiği haberleri beğenmiyorlar, onun bırakın vizyon, tahlil yapacak bir yeteneği bile olmadığını söylüyorlardı.
Aradan 15 gün kadar geçti. Dinç Bilgin, rahmetli Cafer Yarkent’i eve gönderdi: “Söyle Erdal’a dönsün, ama ona başka bir iş vereceğim.”
O sıralar “Rapor” adıyla bir ekonomik gazete yayınlamaya başlamıştık. Genel yayın yönetmenliğini rahmetli Haluk Cansın üstlenmişti. Prestijli bir yazar kadrosu vardı. Örneğin, Turgut Özal döneminde bakanlardan bile güçlü Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’na gelecek olan Ekrem Pakdemirli adını ilk kez “Rapor” ile duyurmuştu. Daha sonra İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçilecek Burhan Özfatura, onun Genel Sekreterliğe atayacağı Galip Halıcı, daha sonra 12 Eylül’ün Danışma Meclisi’nde İzmir’i temsil edecek olan Aydemir Aşkın, “Rapor”un yıldız isimleriydi.
İşte, Dinç Bilgin bana “Rapor”un yazı işleri müdürlüğünü teklif etti. Kabul ettim. Etmeyip de ne yapacaktım?
Günler böyle gelip geçerken bir sabah Dinç Bilgin yanıma geldi: “Erdal, eski görevine dön. Selçuk’la olmadı. Ama çocuğu da rencide etme. Yardımcın yap, işi öğret.”
Öyle yaptım. Selçuk’u önce yemeğe çıkardım. Ona yardımcım olacağını anlattım. Çok mutlu oldu. Ve sular duruldu.
---
Sular duruldu ama benim yüreğimdeki yara kanamaya devam etti.
Bugün bile kanıyor.
Bugün bile geceleri kabuslarıma giriyor.
---
Her 1 Mayıs’ta gözyaşlarına boğulmamın nedenini anlatabildim mi?