Ana Sayfa Arama
Tek Başınıza Nasıl Daha Mutlu Olursunuz?

Tek başınıza vakit geçirmekten, bekarlığın tadını çıkarmaya kadar, hayatınızı kendinizle baş başa geçirmek bazen tatmin edici olabilir.

 

BBC Türkçe'de yer alan habere göre, En azından çağımız felsefesi öyle söylüyor. Wim Wenders'ın son filmi Mükemmel Günler'de, Tokyo'da bir tuvalet temizleyicisi olan ana karakter, saatlerinin çoğunu yalnız başına geçiriyor; bitkileri suluyor, derin düşüncelere dalıyor, müzik dinliyor ve kitap okuyor. Film ilerledikçe daha fazla karakter tanıtılsa da, birçok izleyici, filmin bu ilk anlarıyla özdeşleşebiliyor. Film eleştirmeni Nicholas Barber bunu, "temel unsurlarına indirgenmiş bir varoluşun dinginliği üzerine bir meditasyon" olarak tanımlıyor. Bunda şaşılacak bir şey yok. 

 

Yalnızlığa dair düşünceli ve olumlu bakış açıları, podcast'lerden viral TikTok videolarına kadar ekranlarımızda, kitap raflarımızda ve akıllı telefonlarımızda giderek daha fazla yer kaplıyor. Görünüşe göre, yalnız kalmak için daha iyi bir zaman hiç olmamıştı. Geçtiğimiz birkaç yılda, [Batı'da] konuyla ilgili birkaç kitap yayınlandı ve birkaçı daha yazım aşamasında. 

 

Örneğin Emma Gannon'ın merakla beklenen romanı Table For One (Tek Kişilik Masa), genç bir kadının bir partnerle olmaktansa yalnız olmaktan mutluluk duyduğu bir aşk hikayesine odaklanarak, modern ilişkileri yeniden ele alıyor. 

 

Keskin gözlemler ve önemli ipuçlarıyla dolu bu yeni kitaplar, yalnızlığı sadece yaftalanmaktan kurtarmayı amaçlamıyor. Aynı zamanda keyifleri ve yararları için de yalnızlığın tercih edilebileceği iddiasını taşıyor. Bu konuda çok sayıda ilginç kitabın yayımlanması, Covid-19 salgınını yaşamış ve 2023'te dönemin ABD Kamu Sağlığı Başkanı Doktor Vivek Murthy'in tabiriyle "yalnızlık salgınını" duymuş ya da tatmış herkes için ilk başta sürpriz olabilir. 

 

Ottawa'daki Carleton Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan ve The Joy of Solitude: How to Reconnect with Yourself in an Overconnected World (Yalnızlığın Keyfi: Aşırı Bağlantıdaki Bir Dünyada Kendinizle Nasıl Yeniden Bağ Kurarsınız?) kitabının yazarı Robert Coplan, "Salgın sonrası, iyi bir nedenden ötürü yalnızlığa odaklanıldı" diyor. Ancak etkileriyle ilgili endişeler nedeniyle yalnızlığın, "biraz kötü bir üne sahip olduğunu" söylüyor. Ancak şimdi bu söylem değişiyor. Coplan'a göre yalnızlık ve tek başınalık arasındaki ayrım önemli ve birçok yazar bu duyguyu dile getiriyor. 

 

Gazeteci Heather Hansen, "Yalnızlık bazı insanlar için ciddi bir sorun ve zararlı olsa da, birinin olumlu nedenlerle [bilerek] seçtiği, tek başınalıktan çok farklı öznel bir durum" diyor. Yazarlarından biri olduğu kitabında Hansen, medyanın bize bir süredir çok yalnız olduğumuzu söylediğini anlatıyor; ancak bu anlatıya karşı olarak, "insanlar kendi hayatlarına dönüp bakıyor ve tek başınalığı kendilerine fayda sağlayan çeşitli nedenlerle seçtiklerini fark ediyorlar" diyor. 

 

Emma Gannon, "Salgından beri yalnızlık ile seçilmiş tek başınalık arasındaki farkı açıkça anlayabildiğimize dair bir teorim var" diyor. Gannon'a göre, salgının aşırı yönleri - tüm sevdiklerinizle birlikte kapanıp kalmak veya aksine aylarca insan teması olmadan yaşamak - bizi "izolasyon ile mutlu olduğumuz tek başınalık" arasındaki farkları konuşmaya hazırladı. Bu güncel konuşmaların içinde rahatça yer alan şey, Z kuşağı ve milenyum kuşağının romantik ilişkileri yeniden değerlendirmesi, bekar hayatı coşkuyla benimsemesi ve genel olarak kişilerarası ilişkilerin dikkatli bir şekilde yeniden değerlendirilmesi. Gannon'ın yeni romanı, genç bir kadının kendisiyle ilişkisine yeniden yatırım yapmasının kurgusal bir tasviri olabilir, ancak "bir aile kurmak" gibi modası geçmiş toplumsal beklentilerle boğuşan birçok okuyucuya gerçekçi gelecektir. 

 

2023 yılında ABD'de yapılan bir ankete göre, Z kuşağı ve milenyum kuşağından her beş kişiden ikisi evliliğin modası geçmiş bir gelenek olduğunu düşünüyor. Ulusal İstatistik Ofisi'ne göre ise Birleşik Krallık'ta Z kuşağı erkek ve kadınlarının yalnızca yarısından biraz fazlasının evleneceği tahmin ediliyor. Yalnız yaşayan ve bundan hoşlanan kadınlarla flört etmeye çalışan bir erkeğin yaşadıklarını ele alan bir TikTok videosu viral oldu. Bir milyondan fazla beğeni ve 37.000'e yakın yorum aldı; birçok kadın analizi "tam olarak doğru" şeklinde değerlendirdi. 

 

Single: Living a Complete Life on Your Own Terms (Bekar: Kendi Şartlarınıza Göre Bütünlüklü Bir Hayat Yaşamak) kitabının yazarı Nicola Slawson buna şaşırmıyor. Slawson, "Birleşik Krallık'ta yalnız yaşayan insanların sayısı son on yılda istikrarlı bir şekilde arttı" diyor. Bunun bekar insanları kabul etme yönünde kültürel bir değişimi körüklediğini ve "özgürlük ve bağımsızlığa, özellikle de kadınların önceki nesillerde kendilerinden beklenen şeylere artık katlanmak zorunda olmadıklarını fark ettikçe evcimenliğin reddedilmesine" odaklandığını belirtiyor. Batıda yalnız olmaya dair kültürel hayranlık derin köklere sahip. Yalnızlığın güzelliğini yakalamak yüzyıllar boyunca çok sayıda sanatçının odak noktası oldu. 

 

Wanderer Above the Sea of Fog (Bulutların Üzerinde Yolculuk) isimli yağlı boya eseri Hamburger Kunsthalle sanat müzesinde sergilenen Alman romantik ressam Caspar David Friedrich'ten, 20. yüzyılda yaşamış, resimleri yalnız şehir sakinlerini konu alan ABD'li sanatçı Edward Hopper'a kadar. 2022 Hopper retrospektifinin New Yorker incelemesinde, "Bize gösterdiği kentsel yaşamla ilgili her şey izole edilmiş, toplum dışı - ve yine de görünürdeki yalnızlık imgeleri bir şekilde kasvetli olmaktan çok, gururlu bir şekilde kendine güvenen tarzda" diyor. Daniel Schreiber, partneri olmayan ve yalnız yaşayan insanlarla, yalnızlık arasındaki ilişkinin geleneksel olarak abartıldığına inanıyor. 

 

Schreiber, "Toplum artık romantik aşkın yaşanacak tek model veya arzulanacak bir şey olmadığını daha iyi anlıyor" diyor ve devam ediyor: "Yaşamanın farklı biçimleri var ve geleneksel bir romantik ilişkide olmak o kadar da gerekli değil.” In Solo: Building a Remarkable Life of Your Own (Solo: Kendine Ait Olağanüstü Bir Hayat İnşa Etmek) kitabında, kendini "bekar" olarak tanımlayan Colorado Üniversitesi Profesörü Peter McGraw, benzer bir noktaya değiniyor: "Bekar yaşamı hakkında çok fazla efsane var. Evliliğin neden icat edildiği de anlaşılmış değil - çoğunlukla bir iş anlaşmasıydı" diyor. McGraw, "Açıkçası, romantik komedilerin, aşk şarkılarının ve Jane Austen romanlarındaki, tatmin olmak için bir eşe ihtiyacımız olduğu mesajı, verilerle desteklenmiyor" diyor. 

 

Verilere bakıldığında, evlilik döneminde kişisel mutluluğun artsa bile uzun sürmediğini söylüyor. Bir ilişki içerisinde bile, The Joy of Sleeping Alone (Tek Başına Uyumanın Keyfi) kitabında savunulduğu gibi, daha fazla yalnız zamana izin vermek için geleneksel alışkanlıklar değiştirilebilir. Kitabın yazarı, yoga ve meditasyon öğretmeni Cynthia Zak, birçok kadının partnerleriyle aynı yatakta uyumaktansa yalnız uyumayı tercih ettiğini fark etti. "İhtiyaçlarımızı ve hislerimizi ifade etmek için daha fazla alan, korkularımızı ve sınırlayıcı inançlarımızı bırakmak için daha fazla fırsat ve seçim yapmak için daha fazla özgürlüğü savunmak" amacıyla kitabı yazmaya karar verdi. 

 

Yalnız bir şeyler yapmak giderek yaygınlaşıyorsa ve artık damgalanmıyorsa, o zaman bundan en iyi şekilde nasıl yararlanılır? Herkesin hemfikir olduğu birkaç temel faktör şu: Yalnız zaman geçirmek ve başkalarıyla iletişim kurmak arasında sağlıklı bir denge bulmak ve yalnızlığı deneyimlemeye zorlanmak yerine yalnızlığı seçebilmek. "Yalnız zaman geçirmekteki başarının en büyük göstergesi, bir kişinin orada önemli ve anlamlı bir şey olduğuna inanarak o alanı seçmesidir" diyor Hansen. Yalnızlığı heykele dönüşmeyi bekleyen hamura benzetiyor. "Onu neye dönüştürürsek o olabilir" diyor. McGraw'a göre, hamuru "yatakta yatmak, sigara içmek ve yemek sipariş etmek" şeklinde şekillendirmemek en iyisi. Bunun yerine, yalnız zamanı yaratıcı uğraşlara ve hobilere yönlendirmeyi öneriyor; bunları yürüyüş veya koşu, bir kafede insanları izlemek, bir müzeye gitmek ve "her şeyi olabildiğince hızlı veya yavaş bir şekilde özümsemek" şeklinde sıralıyor. Ya da "Vivaldi dinleyerek küvette oturmak" veya çevrimiçi bir kursa katılmak… 

 

Slawson, bekarlara, bitmesini beklemek yerine mutlu bir yalnızlığa yönelmenin tavsiye edildiğini söylüyor. "Eskiden 'yerleşene' veya bir partner bulana kadar bir şeyler yapmayı ertelediğimi fark ederdim, ancak sahip olduğunuz hayatı yaşamalı ve bekleme odasında hayatınızın başlamasını bekliyor gibi hissetmek yerine ondan mümkün olduğunca çok keyif almalısınız" diyor. Ve toplumsal baskı arttığında McGraw, herhangi bir düşünce veya senaryoya bağlı kalmamayı tavsiye ediyor: "Güzel olan şey, artık alternatif bir senaryonun olması.” Daha geniş bir açıdan bakıldığında, tek başına geçirilen zaman potansiyeller ve olasılıklarla dolu. Gannon, "Bence yalnızlık harika bir yaratıcılık duygusu uyandırıyor, enerjiyi harekete geçiriyor ve sorun çözmeyi teşvik ediyor" diyor. 

 

Gannon, yalnızlığı bir macera olarak ele almayı öneriyor. Ya da günlük tutarak veya duyularınızın tadını çıkararak kendinizle yeniden bağlantı kurma şansı olarak görmeyi: "Yumuşak battaniye, müzik sesi, yemeğinizin tadı. Yalnız olduğunuzda ne görüyorsunuz, kokluyorsunuz, hissediyorsunuz?” Zak, daha fazla içe dönmenin kişinin yalnızlığa dair anlayışını derinleştirebileceğini söylüyor; yalnızlık anlarına dikkat etmeyi ve bu anları rahatlamaya ve düşünmeye yardımcı olan ritüellere dönüştürmeyi öneriyor. "Kendinize sorun, yalnız olmaktan en çok zevk aldığınız şey nedir? Seçtiğiniz anı önemli hale getirin ve kendinize bu belirli alanı giderek daha fazla besleme görevini verin" diyor. Ve en önemlisi, yalnızlıkla sosyalleşmeyi birleştirmek. Coplan, "İnsanların sosyal etkileşime ihtiyacı vardır ama aynı zamanda insanların yalnızlığa da ihtiyacı olduğunu söyleyebilirim" diyor: "Mutluluk ve refahın anahtarı doğru dengeyi bulmaktır. Herkes için gereken denge farklıdır."