Ebru Bozcuk
Yazar
Mukadderat
"Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden önce açar ne de güneş vaktinden erken doğar. Bekle, senin olan sana gelecektir."
MEVLANA
Karşılaşılması kaçınılmaz hale gelmiş olaylar için kullanılan bu kelime esasında çok derin bir felsefe içerir.
İlk bakışta " Kader" sözcüğü ile eşanlamlı gibi görünse de tümüyle önceden belirlenmiş ve planlanmış bir geleceği ifade eden kader terimiyle eş tutulamaz.
Muhteviyatında naif bir razı oluş vardır. Başa geleni huşu içinde kabul etmeyi, içselleştirmeyi ifade eder ki bu hal çok incelikli ve insani bir tavırdır.
Bir yandan da "Başa gelen çekilir" demenin sansürlenmiş halidir.
Ne de olsa başımıza gelen bir çok şeyde eylemlerimizin ve düşüncelerimizin etkisi olduğu açıktır.
Bu kabulleniş hali tekamül düzeyi yükselmiş ruhlarda daha derin bir felsefe barındırır.
Her şeyin bir zamanı vardır ve o zaman geldiğinde o acının içinden geçilecektir. Burada ödül veya ceza yoktur.
Mukadder (kaçınılmaz) hale gelmiş her şey önceden kendi istek ve irademizle tuttuğumuz yolun bir sonucudur esasında.
Mukadderat kelimesi, ilahi takdir ve alın yazısı olarak da tarif edilir.
Hayatımızın tam özüne dokunan bu gizemli kavram belki de kişisel gelişim öğretilerinin en mühimi olabilir.
Başımıza gelen talihsizliklere , kendimizi cezalandırmadan bakabildiğimiz, tevekkül içinde kalabildiğimiz sürece yeniden iyileşmenin de ilk adımı atılabilir.
"HER ŞEY VAKTİNİ BEKLER" der Mevlana...
Sabretmek yaş aldıkça öğrendiğimiz bir olgu esasında. "Sabır öylece oturup beklemek değildir. Sabır dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü hayal edebilmektir." der Şems - i Tebrizi...
İnsanın en büyük sermayesi kalbi ve vaktidir. Kalbini kuruntularla, vaktini de vesveselerle boş şeylerle harcayan insan asla mutlu olamaz. Dipsiz bir kuyudur bu.
Varoluşsal huzur belki de bu "Yazgı" dediğimiz oluşa sığınmakla sağlanabilir.
Sufilere göre kişi zorluklarla karşılaştığında "Bu benim başıma niye geldi, niye ben? Bunu hiç hak etmedim" gibi sorular ve söylemler yerine durumu vakur bir şekilde kabullenmeli ve kendisine "Yaşadığım şeyin anlamı nedir, nasıl bir mesaj içeriyor" diye sormalıdır.
İnsan ancak böyle bir yaklaşımla yaşadıklarını anlamlandırabilir ve teselli bulabilir.
Elbette sadece "Mukadderat" deyip geçmeden bu yolculuğun hikayesini görmek lazımdır. Sanırım olgunlaşma hali de ancak bu yolla kazanılacaktır.
Dünya üzerindeki ülkelerin çoğunda, son kırk yılda depresyon vakalarında şaşırtıcı bir artış olduğu söyleniyor.
Sabah uyandığımız andan itibaren üzerimize stres, korku, kaygı ve gelecek endişesi boca eden günümüz dünyasında önceliğimizin "RUHSAL SAĞLAMLIK" olması son derece anlaşılabilir bir şey elbette.
Ancak günümüzde bu iyi oluş hali ile her daim iyi hissetmemiz ve dertsiz olmamız gerektiği yanılgısı birbirine karışmış durumda.
Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlarımızın, yeni nesil spiritüel öğretilerle son yıllarda daha sık haşır neşir olduğu aşikar.
Toplu meditasyonlar, aile dizimi, çakra açma, kuantum bilinçaltı temizliği ve daha onlarca metot ve öğreti ile insanlar abondone hale getiriliyor.
Oysa tüm bu anaforlar içinde çırpınmaktansa "Mukadderat işte..." deyip, yolda kısa bir mola vermek, belki biraz soluklanmak, biraz durup düşünmek sizin de kalbinizi ferahlatmıyor mu?...
Olacak ne ise olmuyor mu? Olanda vardır bir hayır da diyebiliyorsak eğer bu sıkışmışlık niye ki?
Bütün mesele kalp dilini dinlemek...
Gürültüden uzaklaşıp, sessizliğe sığının bakalım, ne diyor size?
Ben duyuyorum galiba... 13.yüzyıldan bir ses, Mevlana'nın sesi yankılanıyor kulaklarımda ve şöyle diyor.
"Her şeye canını sıkma ey gönül. Ne bu dertler kalıcı, ne de bu ömür."
Sevgi ve iyilikle kalınız.
Ebru BOZCUK
24 Eylül 2025