Medya Yazıları Gazete Bayileri Gitti Simitçi Ve Halk Ekmek Büfeleri Geldi
Bu köşede arada bir medya sektöründeki gelişmeleri ele alacağım. Hem Türkiye’den. Hem de dünyadan.
Buyurun ilk yazı…
---
Hatırlıyorum; bundan sadece 20 yıl kadar önce, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile gazete bayii büfeleri, ya da mesleğin jargonuyla “Kiosk” kurma izni ve de konumlandırılacakları yerler konusunda didişiyorduk.
Belediye simit ve “Halk Ekmek” büfelerini gazete-dergi kiosk’larına tercih ediyordu.
Biz de, kulakları çınlasın, o dönemde pazarlamadan sorumlu üst düzey yöneticimiz Kenan Sönmez’in yoğun ve ısrarlı girişimleriyle, “Bize yer gösterin, hem gazete-dergi satalım, hem de size iyi bir kira geliri sağlayalım” diyorduk.
Parti ve siyasal etiket farkı gözetmeden söylüyorum,¸belediye haklı çıktı.
Çünkü bugün bir sokağın veya caddenin köşesinde bir simitçi sabahtan sadece öğleye kadar günde en az 500-600 simit ve yan ürünleri (Peynir, su, meyve suyu, ayran gibi) satıp günlük nevalesini karşılayacak gelir elde edebiliyor ama kalan birkaç bir kiosk bile, sakız, bisküvi satmayı gazete bayiliğine tercih ediyor.
Kiosklar yok oldu. Simit büfeleri ise dimdik ayakta. “Halk Ekmek” satış noktaları da. Hatta sayıları daha da arttı.
---
Yazılı basının kısık ateşte ölümünü birkaç örnekle anlatmaya çalışacağım.
Anlatayım ki, yazılı basındaki kardeşlerimin ve meslektaşlarımın bugünden tezi yok gelecek planlaması yapmalarına bir nebze katkım olsun…
Brüksel’e gitmiş olanlar bilir. Ya da en azından bir bölümü hatırlar. Belçika başkentinin en işlek bulvarlarından “Toison d’Or”, iki tarafındaki lüks mağazalarıyla, cıvıl cıvıl alışveriş ortamı sunar. İşte o geniş bulvarın Louise Bulvarı’yla kesiştiği yerin bir köşesinde bir “Kiosk” vardı. Yani gazete bayii. Brüksel’in son gazete satış noktasıydı. 38 yıldır hizmet veriyordu. Sessiz sedasız kapandı. Çünkü artık kimse gazete almıyordu.
Brüksel’de hiçbir gazete satış noktası kalmadı. Nasıl bir zamanlar kent dokusunun ayrılmaz parçası olan telefon kulübeleri yok olduysa, şimdi de “Kiosk”lar yok oluyor. Daha doğrusu yok oldular.
Brüksel’deki son “Kiosk”un vedası, sadece Türkiye’de değil tüm Avrupa ülkelerinde yazılı basının can çekişmesinin trajik bir simgesini oluşturuyor.
---
Yine Türkiye’den kişisel gözlemlerime dayalı bir örnek anlatayım.
Emekli olunca içim sızlayarak İstanbul’dan memleketim İzmir-Karşıyaka’ya taşındım. Tamamen ekonomik nedenlerden ötürü.
Canım sıkılınca veya yürüyüş yapmak için Karşıyaka caddelerinde, çarşılarında dolaşıyorum.
İnanır mısınız; bir tek ama bir tek gazete bayii bile görmedim
Bu yaz 3 ay kadar Alaçatı’da kaldım. Evimizin karşısında bir bakkal var. Güzel bir sürprizle gazete de sattığını gördüm. Sevindim. Sordum:
-Günde kaç gazete satıyorsun?
-Hiç satılmayanları zaten istemiyorum. Şundan 2, şundan 3, çoğundan birer adet satabiliyorum.
-Peki, satılmayanları ne yapıyorsun? İadeye mi gönderiyorsun?
-Değer mi? Bu iadeleri teslim etmek için arabaya harcayacağım yakıt parası, iade bedelinin en az 10 katı. O nedenle çöpe atıyorum.
Çöp bidonuna baktım. Yığınla gazete vardı. Gözyaşlarımı tutamadım. O bidonda arkadaşlarımın, meslektaşlarımın emekleri, umutları, gözyaşları, sevinçleri, hüzünleri, kimi zaman gece yarısının çok ötesine sarkan yorgunlukları yatıyordu. Gazetelerin yanında çürümüş domatesler ve diğer sebzeler, sigara izmaritleri, pis poşetler.
Bir daha ağladım…
---
Açık konuşayım, açık yazayım. Ve sorayım:
1-Sadece Türkiye’de değil Avrupa’dan ABD’ye kadar tüm “Kültürlü” ülkelerde hala yazılı basına ihtiyaç var mı? Cevap yok. Olsaydı satılırdı.
(Not: Türkiye’den örnek verelim: En büyük gazetelerin son derece sorunlu olan abone satışları, yani her birinin kendi meşrebindeki belediyelere, partilerin ilçe-il yönetimlerine, diğer kamu kuruluşlarına paket halinde gönderdikleri, ama bir zamanlar Zaman gazetesinde gördüğümüz gibi iplerinin bile çözülmediği ölü satışları bir yana bırakırsak, mesleğin jargonuyla “Bayi satışları” ne kadar? Cevap: Bayi yok ki, satışları olsun!)
2-Bu tablo yazılı basının bittiği anlamına mı geliyor? Cevap: Bitti demesem bile bitmek üzere olduğunu söyleyebilirim. Çünkü genç kuşaklarda asla bırakın gazete almak, okumak ihtiyacı bile yok Gittikleri, “Takıldıkları” mekanlarda masanın üstünde gazete gördüklerinde yüzüne bile bakmıyorlar. Son sadık okurlar olan yaşlı kuşaklar ise Kovid-19 salgını sırasında evlerinden çıkamadıkları, çıksalar bile gazete satın alacakları yer bulamadıkları için yazılı basından uzaklaştılar. Gazetesizliğe de alıştılar. Eh, çocukların, torunların sayesinde internete girmeyi de öğrendiler. “Ne büyük kolaylıkmış” dediler, “Oturduğum yerden ekranda gazete okuyorum. Hem de beş kuruş ödemeden!”
3-Soru: Yazılı basının küçükleri, mali durumları son derece sıkıntılı olanları, hatta maaş bile ödeyemeyenleri son nefeslerini ne zaman verecekler? Cevap: Bir alıcı, bir sponsor bulamazlarsa en fazla bir yıl.
4-Soru: Pek, ya büyükler? Cevap: “Amiral gemileri” diye tanımlanan gazetelerinse 2, bilemediniz 3 yıl ömürleri var. Yani, “Amiral gemileri” çoktan su aldı, yavaş yavaş batıyor. Tıpkı, “Titanic” gibi! Tıpkı “Amiral battı” oyunu gibi.
5-Soru: “Yazılı basın, yani gazeteler ölecek ama gazetecilik yaşayacak” yaklaşımı bir teselli mi, yoksa gerçek mi? Cevap: Evet, gazetecilik yaşayacak. Ama başka türlü. Dijital medyada. Çünkü “Haber” günümüzde insanlar için ekmek, su kadar hayati bir ihtiyaç. Ancak bambaşka, başta yapay zeka olmak üzere sürekli yeni versiyonları çıkan teknolojik uygulamalar (Aplikasyon) nedeniyle bildiğimiz haberin ve haberciliğin çok ötelerine taşınacak. O mecralarda çalışan/çalışacak gazeteciler veya medya emekçileri ise önce teknoloji ustaları olmak zorunda kalacak. Zaten bir çok dijital medya mecrasında bunun örnekleri görülmeye başladı. Örnek: Haberi bul, yaz, video görüntüleriyle destekle, araya “Ne düşünüyorsunuz, beğendiniz mi” gibisinden okur görüşleriyle ilgili pencereler aç, görüşleri yanıtla, yani okurla diyalog kur, “Haberi beğendiniz mi, kaç puan verirsiniz” gibi bir anket de ekle… Bu gazetecilik mi? Kimbilir daha ne “Yenilikler” gelecek?
---
Peki, en son gazete ne zaman kapıya kilit vuracak?
Birleşmiş Milletler 2010’larda yaptırdığı bir araştırmada, en son 2036’da Afrika’nın birkaç ülkesinde gazete kalacağını öngörmüştü.
Bir anekdot: 2008’de ABD’nin başkenti Washington’da “Newseum” adıyla matbaanın ortaya çıktığı 16’ncı yüzyıldan günümüze kadar yazılı basının tarihini konu alan bir müze açıldı.
Bu bile, gazetelerin artık müzelik olduklarını göstermiyor mu?