
Bugün Ege sofralarının vazgeçilmezi zeytin, ekmek, peynir, balık, bakliyat ve şarap 2000 yıl önce de Pergamonluların masalarındaydı. Bölgede zenginlerin ziyafetlerinde ise kuşkusuz çok daha şatafatlı yiyecekler tüketilirdi...
BBC Türkçe'de yer alan habere göre; Bu hafta rotamız, antik Helenistik dönemin en önemli başkentlerinden Pergamon. Günümüzde İzmir'in Bergama ilçesinin merkezinin yerinde kurulu antik kentteki yaşamı Prof. Dr. Yusuf Sezgin anlatıyor. Sezgin, antik kentin Koordinatör Kazı Başkanı.
Pergamon, 200 bin ciltlik devasa bilgi kaynağını barındıran kütüphanesiyle ve antik dünyanın en önemli sağlık merkezlerinden birine ev sahipliği yapmasıyla ünlüydü. Antik dünyanın da merkezlerinden biriydi.
Kent, MÖ 3. yüzyıl başlarında Philetairos tarafından kuruldu. Büyük İskender'in ardından Trakya, Anadolu, Makedonya Kralı olan Lysimakhos'un komutanlarından biriydi Philetairos.
Pergamon da, Philetairos'tan sonra burada kurulacak aynı adlı krallığın başkenti olacaktı. Antik kent, 2014'te Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) Dünya Mirası Listesi'ne eklendi. Prof. Dr. Yusuf Sezgin, Pergamon'da ekonomi, siyaset, bilim, felsefe, tıp, inanç, sanat, üretim, ticaret ve savaşın günlük hayatın ayrılmaz parçaları olduğunu söylüyor.
Sezgin'e göre eğer Pergamon'da zengin ve üst sosyal konumdaki insanlardan biriyseniz, halkın taş ve kerpiç evlerinden daha görkemli, mozaikli avlusu olan bir villada otururdunuz. Bu villaların odaları genelde bir iç avluya (atrium) açılırdı. Isınmak için ocaklar ve maltızlar kullanılır, aydınlatma ise yağ lambalarıyla yapılırdı.
Gün boyu tiyatrolarda oyunlar izler, tapınaklarda dini törenlere katılır, hamamda vakit öldürür, kütüphanede okuyup araştırırdınız. Daha alt tabaka halk ise zanaat, ticaret, tarım gibi işlerle uğraşırdı.
'Zengin kadınlar toplumda daha görünürdü’
Prof. Dr. Sezgin, Pergamon'da kadınların ev işleri, çocuk bakımı, dokuma ve bazı küçük zanaatlarla uğraştıklarını; ağır zanaatları ve tarımı daha çok erkeklerin üstlendiğini ekliyor. Ticaret, siyaset ve askerlik de temel olarak bölgede erkeklerin faaliyet alanıydı.
Ancak yüksek sosyal sınıflardaki insanlarda durumun değiştiğini belirten Sezgin, zengin kadınların toplum içinde daha görünür olduğunu ve törenlerde rol aldıklarını anlatıyor: "Tapınaklar, hamamlar, spor ve eğitim alanları olan 'gymnasium'lar, tiyatro ve özellikle kent meydanı olan agoralar; her sınıftan insanın sosyal alanıydı”.
'Önemli bir başkente yakışır sanat eserlerine sahip’
Pergamon için "Önemli bir başkente yakışır sanat eserlerine sahip" diyen Sezgin, şehrin Pergamon kralları I. Attalos ve II. Eumenes dönemlerinde iyice büyüyüp geliştiğini söylüyor. 1800'lü yılların sonlarında başlayıp günümüze kadar sistematik şekilde süren kazılar sayesinde pek çok yapı ortaya çıkarılmış durumda.
Tiyatro, Athena Tapınağı, Gimnasion ya da Latincesiyle Gymnasium, kent merkezi denebilecek Agora ve antik dünyanın en önemli sağlık merkezlerinden Asklepieion gibi… Asklepieion'daki uyku odalarında hastaların istihare uykusuna yatırılması; su sesi, çamur kürü, şifalı su, açlık tokluk kürleri, terapi ve müzik dinletisi gibi yöntemler hastalıkların tedavisinde kullanıldı.
Traianus Tapınağı'nın Pergamon'un yüksek noktasında, Roma İmparatoru Trajan'a (ve muhtemelen Hadrian'a da) ithafen inşa edildiğini belirten Sezgin, tapiunak için "O dönemin süper gücü olan Roma'nın Pergamon üzerindeki etkisinin simgesi" diyor ve ekliyor: "Hem Roma dönemi mimarlık ve mühendisliğini anlamaları hem de dönemin sanat yaklaşımını görebilmeleri için güzel bir örnek”.
Korinth düzeninde bir sütun sırasıyla çevrili tapınağın bir bölümü 1994 yılına kadar süren çalışmalar sonucu restore edilerek ayağa kaldırılmış durumda. Pergamon'un bir diğer anıtsal yapısı ise ismini kırmızı tuğlalarından alan Kızıl Avlu. Sezgin, bu yapının Pergamon aşağı şehirde Serapis, İsis ve Harpokrates gibi Mısır kökenli tanrılara adanmış bir Roma tapınağıyken, Bizans döneminde bazilika haline getirilerek uzun süre Hristiyan mabedi olarak kullanıldığını anlatıyor.
'Tanrıların devlerle mücadelesi anlatılıyor’
Sezgin'e göre Pergamon kentinin en önemli ve meşhur yapısı, antik dönemin en görkemli anıtlarından Zeus Sunağı. Burası MÖ 2. yüzyılda yapılmış bir dini yapı.
"O dönem Prokonnesos (Marmara Adası) ve Lesbos'dan (Midilli) getirilen mermerle yapılan sunağın temel bölümü ise yapının altında kalıp görülmeyeceği için Bergama çevresindeki yerel volkanik kayaçlardan kesilmiş bloklarla oluşturulmuş”.
En dikkat çekici tarafının ise tanrıların devlerle olan mücadelesinin anlatıldığı, cephesindeki 120 metrelik friz boyunca uzanan Barok stildeki kabartmalar olduğunu ekliyor. Ancak Zeus Sunağı günümüzde Berlin Pergamon Müzesi'nde sergileniyor.
Zeus Sunağı neden Berlin'de sergileniyor?
Prof. Dr. Sezgin, Pergamon'da arkeolojik kazıların ilk kez 1878 yılında başladığını ve Almanya'dan Carl Humann önderliğinde yürütüldüğünü söylüyor. Sezgin, Aslında bir mühendis olan Humann'ın, Bergama bölgesindeki yol çalışmaları sırasında antik kalıntıları fark ettiğini ve yeni inşaatlar sebebiyle eski yapıların hızla tahrip olduğunu gördüğünü belirtiyor.
Humann antik Pergamon'u yok olmaktan kurtarmak ve ayrıca bilim dünyasına tanıtmak için, ekibiyle birlikte Zeus Sunağı ve Akropolis'teki büyük kazılara başlamış. Bu kazılarda bulunan görkemli sanat eserleri, o dönemin Asar-ı Attika Nizamnamesi'ne dayanarak, Osmanlı Maarif (Eğitim) Bakanlığı'nın izinleriyle Berlin'e taşınmış. Humann'ın ardından Wilhelm Dörpfeld, Theodor Wiegand gibi ünlü arkeologların eşlik ettiği kazılarda bugünkü pek çok yapı ortaya çıkarılıyor. Buna Asklepieion kutsal alanındaki antik tıp uygulamaları da dahil. II. Dünya Savaşı sırasında duran kazılar, 1957'den itibaren Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Türk arkeologların iş birliğiyle yeniden başlıyor.
Sezgin, şu an kazı, araştırma, konservasyon, restorasyon çalışmalarının Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izin ve denetiminde, Alman ve Türk uzmanları ortaklığında sürdürüldüğünü belirtiyor: "Son yıllarda araştırmalar ise daha çok günlük yaşam, konutlar, üretim, mezarlık alanları ve kent çevresindeki kırsal araziyi anlamaya yönelik. "Geleceğe Miras Projesi Kazı Koordinatörlüğünün sürdürmekte olduğu kazılar sonucunda, Kızıl Avlu olarak adlandırılan yapının doğusunda, mozaik zeminli mekanlar tespit edildi. Bu mekanlar MS 4. yüzyıl dolaylarına ait 'domus'lar, yani konutlar".