Ana Sayfa Arama

Türkiye'de siyasi iktidarlar zamanla değişir, ancak bazıları halkın hafızasında derin izler bırakır. 2002 yılında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), uzun yıllar boyunca Türkiye'de büyük bir destek gördü. Ancak bugün geldiğimiz noktada, adalet ve kalkınma vaadiyle yola çıkan bu parti, adaletsizlik ve çöküşle anılmaya başlandı.

 

Adaletin Kaybolan Gölgesi

 

Adında "adalet" kelimesini barındıran bir parti için, son yıllardaki hukuksuzluk iddiaları fazlasıyla dikkat çekici. Muhalif siyasetçilerin tutuklanması, gazetecilere baskılar, yargının bağımsızlığını kaybetmesi gibi olaylar, Türkiye'nin hukuk sistemine olan güveni sarsmış durumda. Ekrem İmamoğlu ve 99 kişinin gözaltına alınması, üniversite diplomasının seçimlere aylar kala iptal edilmesi, sadece hukuki bir süreç mi, yoksa siyaseten dizayn edilmiş bir operasyon mu? Hukukun, bir siyasi enstrümana dönüşmesi, demokrasinin en büyük tehditlerinden biri değil mi?

 

Ekonomi: Kalkınma mı, Çöküş mü?

 

AKP, yıllarca ekonomik büyüme ve refah vaadiyle iktidarda kaldı. Ancak bugün enflasyon kontrol edilemez bir hâle geldi, Türk lirası tarihinin en düşük seviyelerini görüyor, halkın alım gücü her geçen gün eriyor. Yolsuzluk iddiaları, ihalelerin belirli gruplara dağıtılması, kamu kaynaklarının kötü yönetimi artık sıradan bir haber haline geldi. İşsizlik artarken, gençler yurtdışına göç ediyor, vatandaş temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor. Bu durumda, "kalkınma" kelimesi hâlâ AKP'yi tanımlıyor mu?

 

Özgürlüklerin Daralan Çemberi

 

İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel taşıdır. Ancak AKP döneminde eleştirel sesler susturuluyor, sosyal medyada muhalif paylaşımlar yapanlar gözaltına alınıyor, sanatçılar, akademisyenler baskı altına alınıyor. Medya büyük ölçüde iktidarın kontrolüne geçtiği için alternatif bir ses duymak neredeyse imkânsız hale geldi. Otoriterleşme eğilimi her geçen gün daha da belirginleşiyor.

 

2025: Bir Dönemin Sonu mu?

 

AKP'nin bugün geldiği nokta, başlangıçtaki iddialarından çok uzak. Halkın güvenini yitirmesi, seçim kaygısıyla hukukun ve demokrasinin sınırlarını zorlaması, iktidarın son demlerini yaşadığını mı gösteriyor? Sandıkta halkın iradesiyle mi yoksa baskıcı politikalarla mı bir seçim süreci yaşanacak?

 

Türkiye'nin adalete, hukukun üstünlüğüne, ekonomik refaha ve özgürlüğe ihtiyacı var. AKP'nin bugünkü yönetim anlayışıyla bu mümkün mü? Halk artık bu sorunun cevabını vermek zorunda.