Hazırsanız ikinci bölüm başlıyor…

 

Rotamız Kavala! Tekrar tekrar ve tekrar gitmek için can atıyorum resmen. Özellikle bir plaj keşfettik ki sormayın. Adını bilmiyorum. Ama Konumu beğendiğimiz plaj olarak kayıtlı :) Plaja giriş ücretsiz Otopark- şezlong- havlu- şemsiye her şey dahil. İçeride bir şeyler içmeniz yemeniz isteniyor sadece. Sanırım şu an kendi ülkemizin sınırları içerisinde böyle bir beach işletmesi sanıyorum ki bulunamıyor. Ücretsiz otopark hele! Sokaklar bile valelerin işletmelerin işgali altına girmişken eski tatlı bir rüya gibi duyduklarımız. Türkiye’deki halk plajlarında dahi şezlong ve şemsiye isterseniz extra ücret ödemeniz isteniyor doğal olarak. Vaktimiz çok olmadığı için hemen kısacık bir Kavala turu yapıyoruz. O kadar küçük ve şirin bir yer ki sanki Marina da gezer gibisiniz. Tekrar söylüyorum her yer Türk. Türkler tarafından o kadar çok rağbet var ki komşu topraklarına. Kavala ’da bazı işletmelerde çalışanlar Türkçe konuşmayı öğrenmiş. Bizim akşam yemeği yediğimiz restoranda Türkçe Menü bile vardı.  Uzolarımızı Selanik’ten alınca   Kavala dan da Zeytinyağımızı aldık :D Eee Turistiz olacak artık o kadar. Neyi meşhursa alacağız, tadacağız.

 

Gelelim hayal kırıklığımız olan Frappe!

 

Birçok youtube videosunda herkesin içmeden duramadığı Yunanistan lafı geçer geçmez ‘’Frappe içmeden dönme’’ dediği o şeyi de denedik elbet. Aman Allah’ım hayatımızda içtiğimiz nadir kötü içeceklerin başında yer alıyor. 3’ü bir arada kahveyi soğuk süt ve şeker ile birleştirip içine de bir top tatsız vanilyalı dondurma koymuşlarda önümüze getirmişler gibi. Tıkır tıkır şekeri çiğniyorsunuz. Kahveyi yudumlamak isterken de özleşmemiş acımtırak bir kahve yudumluyorsunuz sanki.  Valla ne yazsam neye benzetmeye çalışsam da olmuyor. Dondurmalısı da sadesi de kötüydü. 7 Euro vermenize hiç gerek yok bence. Onun yerine sade bir Greek coffe söyleyin gitsin :) O da zaten bildiğiniz bizim Türk kahvesinin yunanca versiyonu.

 

Gelelim akşam yemeğine… Hiç kusura bakmayın ama hayatımda yediğim en güzel levreği yediğimi usanmadan bıkmadan söylüyorum.  Greek salata ise peyniri olmasa normal. Zaten onu özel kılanda enfes peyniri ve zeytinyağı.  Bizim topraklarımızın Zeytinyağı ile arasında pek bir fark yok açıkçası. Bizim de çok kaliteli ve leziz Zeytinyağlarımız var. Bu yüzden ikisi arasında bir kıyasa girmeyeceğim.  Gelelim uzo meselesine. Marketlerde Türk rakısına rastlamadım. Doğal olarak her yerde Uzo var. İlk yudumda bizim rakımızdan daha baskın bir anason tadı gelse de ikinci -üçüncü yudumda normalleşiyor. Açıkçası Türk rakısı ile arasında yine bir fark göremedim. Standart bir turistim gurmelik yapamıyorum maalesef :D ama size şiddetle levrek yemenizi öneriyorum.  Gelelim etrafımdaki birçok kişinin de sorduğu ne kadar ödedik meselesine. Bir kadeh Uzo, iki levrek, salata ve kalamara 40 Euro ödedik.  Tam diyetteyken böyle bir geziye çıktığım için açıkçası vicdanen pek de bir şey yiyemedim  Dediğim gibi kavala o kadar küçük bir yer ki yemek yiyip dönebileceğiniz bir yer sadece.

Gün batımını da Kavala ‘da seyredip yola koyulduk tekrar. Dediğim gibi plansız ve hızlı bir geziydi : )  Direksiyonumuzu Dedeağaç’a çeviriyoruz. 1,5 saat sonra Türk plakalı araçlar karşılıyor bizi Dedeağaç’ta Sahil şeridinde bir tur atalım diyoruz ama sanki Yunanistan’da değil de Karaburun’da, Foça’da yürüyüş yapıyor gibisiniz.  Lokmacılara bakıp ‘’ee ama komşu yapma artık’’ diye bir ufak iç geçirebilirsiniz :D Mutfağımızdan yaşantımıza birçok alanda gerçekten benziyoruz.  Karnımız tok olduğu için çok şirin bir dondurmacıdan dondurma alıp yürümeye devam ettik sahil boyunca. Tüm mekanlarda gençler şarkılar söylüyor, keyifle içkisini içip sohbet ediyor insanlar. Çocuklar sokak aralarında mekân önlerinde koşturuyor. Hava mis! Sakin bir yaz akşamı anısı olarak kaldı aklımda Dedeağaç.  Seni sevdim Komşu!

En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere.

 


YAZARIN DİĞER YAZILARI