Son dönemde yayınladığı kitaplarla geniş kitlelerin dikkatini çekmeyi başaran ünlü yayın evi Say Yayınları, yayınladığı yeni kitabı "Şemsiye Teoremi"nde dünyayı matematik ile algılamak üzerine farklı bir bakış açısını meraklısının beğenisine sunuyor.
Son dönemde yayınladığı kitaplarla geniş kitlelerin dikkatini çekmeyi başaran ünlü yayın evi Say Yayınları, yayınladığı yeni kitabı "Şemsiye Teoremi"nde dünyayı matematik ile algılamak üzerine farklı bir bakış açısını meraklısının beğenisine sunuyor. Son dönemde yayınladığı kitaplarla geniş kitlelerin beğenisini kazanan ünlü yayın evi Say Yayınları, yayınladığı yeni kitabı "Şemsiye Teoremi"nde dünyayı matematik ile algılamak üzerine farklı bir bakış açısını meraklısının beğenisine sunuyor.
MICKAËL LAUNAY, École Normale Supérieure’de eğitim gördükten sonra popüler bilim alanında uzmanlaşan bir matematikçidir. Micmaths isimli bir Youtube kanalı bulunur. Le Grand Roman des Maths (Flammarion, 2016) adlı birçok ödül almış ve 15 dile tercüme edilmiş kitabın yazarıdır.
DÜNYA’YI ARTIK ESKİSİ GİBİ GÖRMEYECEKSİNİZ!
34 Nisan tarihinin oldukça kullanışlı bir gün olduğunu, bazı akarsuların aşağıdan yukarıya doğru aktığını, Ay’ın doğrusal bir çizgide ilerlediğini, bu kitabın kapak renginin belki de kırmızı olabileceğini ve tüm bu satırları okurken saniyede 300.000 kilometre hızla hareket ettiğinizi biliyor musunuz? Söylenenler size saçma gelebilir; ama hepsi doğru!
Dünya’yı algılama yöntemimiz bazen yanıltıcıdır. Bilimsel gerçeklik önyargılarımızı alt üst eder ve en derindeki kanılarımızı sorgulatmayı asla bırakmaz. Önemli sorulara cevap vermek için her zaman çok zeki olmaya gerek yok. Her şeyden evvel kavrayış keskinliği kazanmak lazım. Basit bir bakış açısı değişikliği çoğu zaman en karmaşık olayları aydınlatmaya yeter. Bilhassa matematik, evrenin işleyişini anlamak için bize güçlü bir araç sunar. Daha ötesini anlamak için bize daha geniş düşünmeyi öğretir.
Mickaël Launay, eserinde süpermarket raflarında başlayan ve kara deliklerin akıl almaz derinliğinde son bulan sürükleyici bir yolculuk aracılığıyla bize bunun mümkün olduğunu ispatlar. Neredeyse unutuyorduk. Geriye tek bir soru kalıyor: Bütün bunlarla bir şemsiye arasında nasıl bir ilişki olabilir? “Bilim tarihine geri dönüp bakmak ve birkaç yüzyılda kaydedilen muhteşem ilerlemeyi fark etmek baş döndürücü. Bizim, yani modern insanların toplamayı başardığı bilgi miktarı muazzam. Ancak henüz bilmediklerimizin potansiyelini düşünmek daha da heyecanlandırıcı. Henüz farkında olmadığımız daha kaç bilgi vardır? Newton, Öklid, Peano, Bouguer, Napier, Nippur’un kâtipleri ve tüm atalarımız bir an olsun böyle bir olgunun var olabileceğini düşünmeden yerçekimi dalgalarının etkisine maruz kalmışlardı. Öyleyse algılama ve kavrama beceriksizliğimiz yüzünden henüz bilmediğimiz, uzağımızda ya da yakınımızda gerçekleşen daha kaç olay var? İnsanlığı daha kaç soru bekliyor? Burnumuzun dibinde olmasına rağmen göremediğimiz daha ne kadar delil var?”
Yukarıdaki satırlarda gördüğümüz enfes merak unsuru, Mickaël Launay’ın Mezopotamya’da başlatıp uzayın derinliklerine kadar sürdürdüğü bu eserinin her sayfasında matematiği ve hayatımıza kattığı ihtimalleri yeniden keşfederken bize eşlik ediyor. Anlatısı boyunca attığı her adımda bizi bir başka matematik harikasıyla tanıştıran Launay’la uğradığımız bütün duraklarda renk algımıza, kütleçekiminin sınırlarına hatta sonsuzluğun boyutlarına kadar bütün bildiklerimizi test ederken, tarihimize keyifli bir tanıklık bizleri bekliyor.