Ünlü yönetmen ve roman yazarı Cengiz Asiltürk ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İşte Cengiz Asiltürk'ün özel açıklamaları..
Röportaj: Raif Akyüz - Fenoreporter
Ünlü yönetmen ve roman yazarı Cengiz Asiltürk ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İşte Cengiz Asiltürk'ün Fenoreporter'a özel açıklamaları..
RAİF AKYÜZ – Setten yeni çıktınız. Kelebeklerin Çığlığı filminin kurgu çalışmasına başladığınızı biliyoruz. Ben röportaj sorularıma sizden başlamak istiyorum. Günümüzde roman yazarı ve yönetmen kimliği taşıyan tek kişisiniz Türk sinemasında. Roman yazarlığını ve yönetmenliği buluşturan nedir?
CENGİS ASİLTÜRK – Hikâye anlatıcılığı... Evet, ortak payda bu olabilir. Filmlerde de bir hikâye evreni kurarsınız, romanda da... Ve bunlar, birbirlerinden ayrışamazmış gibi gelmiştir bana hep. Film kurarken, romensk bir anlayışı benimsiyorum bu yüzden. Hani, okuyucu, bir roman okurken okuduğu evreni kendisi görselleştirmek zorundadır... Roman yazarı, “atının üzerindeki Rüstem Efendi, kemerli kapının altından geçerken, kamburunu çıkartarak, ince upuzun vücudunu öne doğru eğmek zorunda kaldı” diye yazar. Sözcüklerle çizilen bütün bu görüntüyü okuyucu kendi kafasında yeniden kurmak zorundadır. Sinemada bunu yönetmen bizatihi göstermek zorundadır. Benim amacım, bana özgü bir üslupla, yani romanesk-sinema yoluyla; izleyiciyi, yönetmen ya da kamera tarafından zaten dayatılan o görüntünün ötesine geçirerek; onun, film izlerken roman okur gibi yaratım sürecine dâhil edilmesi...
AKYÜZ – Romanesk-sinema hikâyenin anlaşılmasını güç bir hale getirmez mi?
ASİLTÜRK – Hayır... İzleyici filminizi anlamamışsa, hikâyenizi sinema diliyle anlatamamışsınızdır. Siz anlatabilirseniz, izleyici anlar. Niçin anlamasın? Niçin hikâyenize girmesin? Niçin o hikâye içinde bir serüven yaşamasın? Buradaki anlamaktan kastım, iletilerin alınması, filmin mesajının kavranması değil. Hikâyeyi yaşama süreci... İzleyiciler, hikâyenize girip onu yaşıyormuş duygusuna bürünmüşse, sorun kalmamış demektir. Önemli olan da zaten hikâye içine girip sürecin yaşanması...
AKYÜZ – Kelebeklerin Çığlığı bu anlayışla yaptığınız bir film mi?
ASİLTÜRK – Albatrosun Yolculuğu, önceki filmim, senaryosunu beş önemli edebiyatçının eserlerini birleştirerek yazdığım bir film. Daha sonra bunu başka yönetmenler de denedi. Bu da, doğru bir yolda olduğumu gösterir. Bu yolculuk sürüyor, sürecek...
AKYÜZ – Sizin kişilik olarak ilginç bir serüveniniz var, bunu biliyorum.
ASİLTÜRK – O kadar da ilginç mi bunu bilmiyorum. Eğlence, deyim yerindeyse renkli hayatlar beni cezbetmiyor. Roman yazarken, film çekerken, çekeceğim filmin dekupajı üzerinde çalışırken yaratıcı süreçler beni daha fazla mutlu ediyor. Romanın ya da filmin bir sahnesini ya da bir sekansını yazmak bana büyük mutluluk veriyor. Çok çalışıyorum, çalışmak gerek. Daha az uyumak, daha az eğlenmek, daha az para peşinde koşturmak benim yaşamam biçimim.
AKYÜZ – Romanlardan ve filmlerden söz edelim mi? Hikâyeleriniz sıra-dışı... Esasında, bir hikâye anlatıcısının hikâyeleri de ilginç olmalı.
ASİLTÜRK – Şunu söylerken mahcubiyet duyuyorum ama kendimi anlatabilmem için söylemem de gerekiyor: Ben dört yaşında okur-yazar oldum... Sonrası hep romanlar, şiirler, hikâyeler, filmler vardı hayatımda. Dolayısıyla roman ve film kahramanları hep iyi arkadaşlarım oldu. Onlarla serüvenlerimi yaşadım. Romanlarımın ve filmlerimin özünde o hikâyeler ve o kahramanlar var. Lise birinci sınıfta yazmaya başladığım ve 2006 yılında İnkılap Kitabevi En İyi Roman ödülüne layık bulunarak basılan Sırlanmış Zamanın Gölgesinde adlı roman aşağı yukarı yedi yüz yıllık bir dönemi anlatır. Aynı gün yazmaya başladığım Ölüyaprak Vuruşu adlı romanın hikâyesi 1960’lar da kapsar, benim doğmadığım yıllarda. Muleta, günümüzde geçer. Orontes Roman Ödülüne layık bulunan Suret romanının hikâyesi 1800’de başlar ve 1909’da tamamlanır. Bugünlerde İnkılap Kitabevi tarafından basılacak Karnavalın Ortasındaki Adam – Ünsal Oskay Romanı, Türkiye’de İletişim Bilimlerinin ve Sosyolojinin kurucusu Ünsal Oskay’ı yaşatma, unutturmama, ölümsüzleştirme arzumdan kaynaklanır.
AKYÜZ – Kelebeklerin Çığlığı filminin hikâyesinden söz edelim mi?
ASİLTÜRK – Tutunamamış insanların serüveni bu! Başlangıçta filmin adı zaten Tutunamayanlar’dı, ama Oğuz Atay’ın kıymetli romanı Tutunamayanlar adını çoktan başkasının kullanamayacağı kadar ona mal etmişti. Bu nedenle filmin adı Kelebeklerin Çığlığı oldu. Hikâyemiz, yedi karakter üzerinden işlemekte. Birbirleriyle iç içe geçen bu dört temel hikâyenin bütünleşerek bir tek hikâyeye dönüşmesi. İlk hikâye şizofren Hayri İrdal’ın (anımsayın, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının başkahramanı), kafasında yarattığı Rüya adlı kızı arama serüveni. İkinci epizotta hikâyesi anlatılan Palikarya’nın hayatına dâhil olur Hayri İrdal. Palikarya, sokaklarda yaşayan ve evsiz barksız bir ihtiyar adamdır. On yedi yaşında naif bir aşk yaşamıştır. Bu aşkı anlatıyorum. Üçüncü epizot, evli bir adama âşık olan Büşra’nın yanılgılar yaşantısıdır. Dördüncü epizotta, dâhiyane bir yazarın (Reşat Boztepe’nin) tutunma çabası ve tutunamaması anlatılır.
AKYÜZ – Oyuncular kimler. Filmi ne zaman izleyebileceğiz?
ASİLTÜRK – Kariyerine ve oyunculuğuna hayranlık duyduğum Altan Akışık, Serli Seta Nişanyan, Eren Sezer, Pınar Alkan, Özgür Akdemir, Akdeniz Asiltürk, Zaim Güvenç, Buket Banu Güzel, Kaan Memiş, Shahzader N. Igual, Duygu Paracıkoğlu, Alper Kafa, Ebru Çömlekçi, Sıla Koyuncu, Hüseyin alemdar, Eylül Asiltürk, Çetin Pınarlı, Ali Tatlı, Metin Boran... Film Aralık ayında gösterime girecek.
AKYÜZ – Yeni bir film projesi var mı?
ASİLTÜRK – Senaryosunu Ölüyaprak Vuruşu adlı romanımdan uyarladığım Ölüyaprak Vuruşu adlı film projesi her an gündemde... Onu çekmek neredeyse varlık nedenim haline geldi. Onun dışında Amerika ortaklı bir sinema filmi teklifi var. İlk kez başkasının yazdığı bir senaryoyu filme alacağım. Bir dizi teklifi var. Düşünüyorum. Çünkü güçlü bir sinematografi kurulmaya uygun. Sinematografisi güçlü olmayan hiçbir işi çekmem. Bakacağız...