Özlem Gürses, 30 yıldır gazetecilik mesleğini yapıyor. Gürses'i, "Serçenin Gözyaşı" filminde gazeteci kimliğiyle izliyoruz. İlk oyunculuk deneyimi. Ama kendi deyimiyle "Bu bir çocukluk hayali" ve üstelik çok da sevmiş oyunculuğu. Konu özellikle de kadın meselesi olunca hiç düşünmeden "Ben de varım" demiş. Filmin final sahnesinde çok konuşulacak, izleyenlere duygu seli yaşatacak Özlem Gürses, "Haberini yaptığım, bazılarının ailesini yakından tanıdığım o kadınlar yok. Öldüler. Öldürüldüler. Hem de bir hiç için. Bu gerçek çok sert" diyor. Gürses'le ilk sinema deneyimini, kadınların aslında ne kadar güçlü olduğunu, kendini neden "yarım kalmış" hissettiğini konuştuk…
-Kadınlarla ilgili iş yapan siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ya ödül törenlerinde ya da kongrelerinde gönüllü olarak sunuculuk yapıyorsunuz. Konu kadın meselesi olursa "Ben varım" diyorsunuz. "Serçenin Gözyaşı" filminde de yine "kadın" meseleleri var. Filme katılma sürecinizi anlatır mısınız? Kimden geldi teklif?
-Çok sevdiğim ve güvendiğim bir dostumdan, bir meslek büyüğümden geldi. Milliyet Gazetesi Yazarı, sevgili Ali Eyüboğlu aradı. Bu filmden, senaryodan ve içerikten söz etti, böyle bir yapımın final sahnesinde kendimi oynamak üzere bir davette bulundu. Açıkçası 3 saniye bile düşünmeden "Evet" dedim. Kadın meselesi Türkiye'nin tüm alanlarında temel kırılma aksı, onu çözmeden ne demokrasiyi, ne eğitimi, ne adaleti, ne ekonomiyi çözebiliriz. Bu nedenle her projede, her haberde, her yapımda ve her vesileyle bu konuyu gündemde tutmaya devam etmemiz lazım.
"OYUNCULUK ÇOCUKLUK HAYALİMDİ…"
-Filmde yine gazeteci kimliğinizle varsınız. Sevdiniz mi sinemayı? Zor muydu? Hiç aklınıza gelir miydi bir filmde rol almak. Neden böyle bir filmde "varım" dediniz?
-İtiraf etmem gerekirse bu bir çocukluk hayalimdi benim! Her zaman yaratıcı sektörlerde, oyunculuk, tiyatro, sinema gibi alanlarda olmak istedim. Yıllarca çok değerli isimlerden oyunculuk eğitimleri aldım. Ama hiç bu cesareti gösterememiştim, kendimi "yeterince" yetenekli bulmadığım için ortaya çıkmamıştım. Bu film, oyunculuktan çok daha fazlasını, kendi etki alanımı çok hayati bir meselede bir mesajı yaymak için kullanma fırsatını verdi bana, bu nedenle hem çok heyecanlıyım, hem de çok mutluyum. Sinemaya bayıldım! Ama bunda muazzam bir yapımcı, yönetmen ve ekiple çalışmanın verdiği büyük rahatlık da var tabii. Hepsi de kadın! J Şahane değil mi?
- Filmden hareketle kadınlara nasıl bir mesaj verirsiniz? Kadınlar nasıl daha güçlü olurlar?
-Kadınlar çok güçlü zaten! J Bence sıkıntı da bu. Bu güç ve derinlik her toplumda, her inanışta, her ülkede erkekleri ve yönetici erki korkutmuş. O nedenle sürekli engellenmiş, şiddet görmüş, hakarete uğramış ve bastırılmışlar. Ne yazık ki yarattığı sonuçların bedelini sadece kadınlar değil, tüm toplumlar acı bir biçimde ödemiş, ödedi ve ödemeye devam ediyor. Kadınlarını katleden, eve kapatan, eğitmeyen, mutsuz kılan hiçbir yerde ne özgürlük, ne mutluluk, ne de bereket olur. Bugün eğer bir vasatlığa mahkum edildiysek, bunun nedeni kadınları sürekli eğitimin, toplumun, sosyal yaşamın ve istihdamın dışına ittiğimiz içindir. Üstelik her siyasi mahalle kadın meselesinde aynı, hangi inançtan ya da siyasi görüşten gelirse gelsin, erkekler ve "errrrkek" yöneticiler hep kadınlara "hükmetmek" istiyor. Oyunu bozmanın tek yolu kadınların sürekli kendilerini geliştirmeleri ve yan yana, omuz omuza güçlü bir dayanışma içinde hareket etmeleri.
"AKIL VE ÖZGÜRLÜK EN ÇOK KADINLARA YAKIŞIYOR!"
-Kadına, canlıya karşı şiddete nasıl "dur" denilecek? Hala böyle bir konuyu konuşuyor olmak Türkiye'yi nereye taşır?
-Çok üzücü gerçekten. Açıkçası ben toplum olarak çok derin psikolojik sorunlarımız olduğunu düşünüyorum. Yoksulluk, eğitimsizlik, aileyi çökertti.
Refahın Anadolu'ya yayılamaması, büyük kentlere kalabalık kitlelerin göç etmesine yol açtı. Anlamadığı, bilmediği, vahşi rekabet dünyalarında aile, iyice çöktü. Kadınlar da yarışın o kadar gerisinde kaldı ki (bırakıldı ki) kendilerine de evlatlarına da bir katkıda bulunamadılar.
Sevgi içinde gelişmesi gereken aile, şiddetin, nefretin, yalanın, çaresizliğin merkezi haline dönüştü. Sevgi görmeyen sevgiyi alamaz da veremez de. Bu kültür değişmeden, biz ne yazık ki daha uzun süre bu şiddet ikliminde yaşamaya devam edeceğiz.
-Filmin final sahnesinde çok duygusal anlar yaşanıyor. Gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz? Ağlamak bir oyuncu için en zorudur derler. Siz nasıl bir motivasyonla hazırlandınız, gerçekten ağladınız mı mesela? Nasıl bir sahneydi çekim anı yaşadıklarınızı paylaşır mısınız?
-Ben tabii, metni ve sahneleri sete gittiğim anda gördüm. Okudum, hatta çok hızlı bir de ezber aldım, yayıncılıktan gelen bir alışkanlık, hayatımda hiç prompter kullanmadım ben TV'de de. Fakat klapa vurulup sahne dendiğinde, ben gerçekten çok duygulandım. Birçok kadın öldü. Öldürüldüler. Hem de bir hiç için... Bu gerçek çok sert.
"MEMLEKETİMİ ÇOK SEVİYORUM. TERK EDEMİYORUM BU TOPRAKLARI…"
-Mimarlık mezunusunuz. Bir söyleşinizde, her seferinde "Acaba mimarlığa geri mi dönsem" diye düşündüğünüzü söylüyorsunuz. 30 yıldır gazetecilik mesleğini yapıyorsunuz. Neden vazgeçemediniz gazetecilikten?
-Memleketimi çok seviyorum. Herkes kadar hırpaladı beni de bu ülke. Hepimiz kadar "yarım kalmış" hissediyorum kendimi. Bir şeyler "iyi yönde, güzel yönde" değişsin istiyorum. Ben de çok zorlanıyorum, doğru, ama bırakamıyorum. Göç edip gidenler gibi gidemiyorum. Onları anlasam da ben terk edemiyorum bu toprakları. Dilerim bir gün herkes kendisi gibi, olduğu gibi mutlu ve huzurlu yaşar bu ülkede.
En kolayı haber sunuculuğu, en zoru YouTube sunuculuğu diyorsunuz. Deneyimlerinize dayanarak nedenini anlatır mısınız?
E çünkü YouTube'da tamamen tek başınasınız! Haber Merkezi yok arkanızda, siz varsınız sadece... Ben o nedenle "Emekli olacakken, emekçi oldum" diyorum J Her şeyi kendim yapıyorum, haber seçkisi, akış, görseller, alt yazılar, konukların ayarlanması, hepsi ben de. Bir de çıkıp her akşam 1 saat canlı yayın. Gerçekten zor, ama öte yandan kafam rahat. Şahsımın kanalı J Herkesi de bekliyorum abone olmaya!
"SERÇENİN GÖZYAŞI" 20 EKİM'DE SİNEMALARDA…
Yapımcılığını Reborn TV/Çağla Başak Çobanoğlu, yönetmenliğini Aysun Akyüz Mehdiabbas'ın üstlendiği filmin hikayesini, Gazeteci Ali Eyüboğlu kaleme aldı. "Serçenin Gözyaşı" Filmi'nin gerçek yaşam öyküsünden uyarlanan senaryosunu ise 'Altın Kalem' ödüllü yazar Şengül Boybaş yazdı. Çanakkale ve İstanbul'da muhteşem mekanlarda çekilen filmin müzikleri de sanat dünyasının yakından tanıdığı bir isme Zeynep Alasya'ya emanet... Ezgi Şenler'in 'Nilüfer', Uğur Güneş'in 'Gazi' karakterini canlandıracağı filmde, Yeşim Salkım, Soydan Soydaş, Tamer Karadağlı, Arzu Cabar, Evren Erler, Sedef Şahin, Kubilay Penbeklioğlu, Bilge Şen, Özlem Gürses, Yağızkan Dikmen, Ahmet Sarsılmaz ve Özgür Çağlayan İncesu rol alıyor.