Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyılda hayata geçirmeye çalıştığı fakat başaramadığı yerli ve milli donanma ve gemi projesi gündem oldu.
Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyılda hayata geçirmeye çalıştığı fakat başaramadığı yerli ve milli donanma ve gemi projesi gündem oldu. Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyılda hayata geçirmeye çalıştığı fakat başaramadığı yerli ve milli donanma ve gemi projesi gündem oldu.
Hibya Haber Ajansı'nın haberine göre; Osmanlı İmparatorluğu'nun 19. yüzyılda iddialı bir donanma programını hayata geçirmek için kendi imkan ve kaynaklarıyla yapmaya çalıştığı muharebe gemisi Abdülkadir projesinin fiyaskoyla sonuçlanan inşa süreci, dönemin siyasi, askeri ve iktisadi durumunun göstergesi oldu. Doç. Dr. Evren Mercan, HİBYA'ya yaptığı açıklamada, 1897 Osmanlı - Yunan savaşının acı deneyiminin, 93 harbi sonrası kıyı savunma odaklı Osmanlı Donanması'nın operasyonel yetersizliğini gün yüzüne çıkardığını söyledi.
Bu yetersizlik karşısında Osmanlı devlet ricalinin iddialı bir donanma programını hayata geçirerek, bununla başa çıkmaya çalıştığına işaret eden Mercan, donanma programının içeriğinde yurt dışından temin edilecek muharebe gemisi, kruvazör ve muhrip dışında devletin kendi imkan ve kaynaklarıyla Tersane-i Amire bünyesinde inşa edeceği bir muharebe gemisi projesinin de bulunduğunu bildirdi. Mercan, Abdülkadir ismi verilen 8 bin 100 tonluk 103.6 metre boyundaki, 19,8 metre enindeki, 18 knot sürat yapabilecek, Harvey nikel çelik zırhla mukavim, zırhlı firkateynin Osmanlı donanma envanterindeki en güçlü harp gemisi olması hasebiyle iddialı bir projeye karşılık geldiğini, uzun bir sürenin ardından tersane bünyesinde inşasına girişilen ilk büyük evsaftaki (nitelikteki) muharebe gemisi olan Abdülkadir'in, uzun süren inşa döneminin teknik ve maddi yetersizliklerin yanında, idari karmaşa ve plansızlık yüzünden tamamlanamadığını, yıllarca gövde iskeletiyle kızakta atıl kaldığını duyurdu.
Nihayetinde 1906 yılında inşası durdurulmak zorunda kalınan, 1909'da hurdaya ayrılan geminin inşasının tamamlanabilmesi durumunda Osmanlı Donanması'nın caydırıcılığına belirgin katkı sağlayacak Abdülkadir'in fiyaskoyla sonuçlanan inşa sürecinin dönemin siyasi, askeri ve iktisadi durumunun da göstergesi gibi olduğunu vurgulayan Mercan, şu bilgileri verdi:
''Dönemin Osmanlı Devleti'nin siyasi, askeri, mali, beşeri sermaye ve hatta bilim-teknik kapasitesi bakımından adeta bir turnusol kağıdı işlevi gören Abdülkadir zırhlı projesinin özelinden bakıldığında karşımıza birden fazla nedene istinat eden, birbirleriyle karmaşık biçimde etkileşime giren muhtelif etkenler çıkmaktadır. İlk olarak stratejik öngörüden yoksun yürütülen bu inşa sürecinde, muhtemel değişikliklere imkan tanıyacak esneklikte olmaması yüzünden planlananın üzerinde meblağlarla karşı karşıya kalınması ve bunun hali hazırda mali kriz girdabında olan bir devlete mal edilmesi, Abdülkadir projesinin sonu görünmeyen bir çıkmaza girmesinde önemli bir etmendi. Yetersiz mali kaynakların baskısı altında ödenmesi gereken meblağların bir türlü tedarik edilememesi, hali hazırdaki kısıtlı imkanların bir şekilde eldekini muhafaza etme çabası içinde bir kısır döngüye girilerek heba edilmesi, Abdülkadir projesinin mali boyutunun bilançosu olarak kolaylıkla zikredilebilir.’'
Bürokratik nedenler
Mercan, projenin hayata geçmemesinin diğer bir etmeninin, çağın gerekliliklerine uygun, cari sorunlara hızlı reaksiyon gösterebilecek yetenekten yoksun Osmanlı bürokrasisi olduğunu savunarak, şöyle devam etti:
''Zira Osmanlı arşiv vesikalarındaki yoğun yazışma trafiğine bakıldığında Tersane-i Amire ve İzmit Tersanesi'nde inşa halindeki gemilerin ahvalini anlamakta ve buna göre bir hareket tasavvuru oluşturulmasında Osmanlı bürokrasisin adeta bir 'kara delik' işlevi gördüğü hemen anlaşılmaktadır. Modern koşullarda mevcut sorunlara yeni çözümler üretmekteki zorluklar bir yana kurumlar arasında yüksek yoğunlukta, ciddi zamana mal olan yazışmalardan herhangi bir sonuç elde edilememesi, verimliliği düşük ve hantal bir bürokrasiye delalet etmektedir. Max Weber'in geleneksel otorite tipinin izdüşümü olan 'Patrimonyal bürokrasiye' karşılık gelen Osmanlı örneğindeki bürokratik yapının bir türlü inisiyatif kullanamaması, sorumluluktan mütemadiyen kaçması ve Sultan'a ya da bir üst makama danışma seçeneğini dikte ettirmesi, kırtasiyecilik faaliyetini körükleyerek eldeki sorunlara çözüm getirmekte aciz kalışı, Abdülkadir zırhlısı ile kızaktaki gemilerin inşa sürecini akamete uğratmakta hesaba katılması gereken amillerdir.’'
Bu çapta bir gemi inşa projesini, başarısızlık hikayesine dönüştüren mali ve bürokratik etkenler dışında, teknolojik altyapı, en yüksek hassasiyetle şekillenmiş mühendislik bilgi ve becerisine (fen, deneyim ve sanat) sahip olmayan Tersane-i Amire ve ona destek çıkan İzmit Tersanesi'nde ağırlıklı aktif hizmetteki gemilerin tamir ve bakım işleriyle meşgul olunmasının da bir başka etmen olarak değerlendirilmesi gerektiğini dile getiren Mercan, ''Arşiv belgelerinde ifade edildiği üzere tersanenin sınırlı imkan ve kabiliyetlerinde aslan payının donanma envanterindeki harp gemilerinin işlerliğini muhafaza etmek bakımından düzenli olarak teçhiz ve tadile ayrılması, büyük çaplı gemi inşa faaliyetlerinin yürütülmesini zora soktuğu açıktır. Bu yüzdendir ki Tersane-i Amire'de daha çok kompozit usulde gambot tarzı büyük çapta teknik-sınai alt yapısı gerektirmeyen, ufak tonajlı gemilerin inşasında bir nebze de olsa başarı elde edilebilmişti.'' ifadesini kullandı.