Kariyerinde birçok başarı bulunan, Maymunlar Patatesler ve Berlin Opera Binası kitabı yazarı ve araştırmacı Moris Levi ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İşte detaylar..

 

Röportaj: Deniz Şafak

 

Moris Levi kimdir? Bize kısaca kendinizden bahsetmek ister misiniz?

 

 

Çok özel, olağanüstü biri değil. Yalnızca düşünmeyi ve kendi kendine soru sormayı, sorgulamayı seven biri o kadar. Değişmez sanılan fikirlere, uygulamalara, önyargılara takılıp kalmayı asla sevmeyen, kafasının içerisinde durmadan "neden olmasın? neden böyle olmuş? neden ?" sorularına yanıt arayan çok sesliliğe aşık biri işte.

 

 

 

Disney Plus'ta yer alan National Geographic kanalında şu sıralar çığır açan bir belgesel serisi yayınlanıyor. Chris Hemsworth ile Limit Yok. Bu belgeselde bir insanın uzun ömürlü ve genç bir birey kadar sağlıklı yaşaması için yapılması gereken reçeteler yer alıyor. Bunun ışığında bir yazar "Tarih boyunca unutulmamak ve ilk günkü gibi tazeliğini koruyan eserler bırakmak" için nasıl bir yol izlemeli? Bir yazar deyim yerindeyse nasıl ölümsüz olmalı? Yazar kendi içindeki bu potansiyeli ortaya çıkarmak için hangi reçeteleri uygulamalı?

 

 

Öncelikle ben kesinlikle düşünüp yazı yazan insanlara ne yapmaları gerektiğini söyleyebilecek kadar bir "yazar" kimliğine sahip olduğumu düşünmüyorum. Diziyi izlemedim. Ama sorunuz çok açık. Sorunuzu yanıtlamak için bugün klasik olarak nitelendirilen, bütün kültürlerde sevilerek okunan eserlerin ortak yönlerine bakmak gerek. Örneğin Viktor Hugo'nun Sefiller isimli romanı bugünkü roman tekniğine göre yazılmamıştır. Bugünkü okuyucu için çok uzundur. İçinde sayfalar boyunca uzun ve detaylı tarifler vardır. Olayın geçtiği zaman dilimi, o dönem insanının değerleri modern okuyucuya çok yabancıdır. Ama kesinlikle mutlaka bilgi sahibi olunması gereken her zaman tazeliğini koruyan bir eserdir. Peki neden?

 

Çünkü kitaptaki karakterler, her dönemde ve her coğrafyada yaşayan okuyuculara yabancı değildir.  O karakterlerin yaşanan olaylar hakkındaki tepkileri, değerleri, romanda satırların arasında ustaca gizlenmiş yazarın mesaj ve yorumları evrenseldir. Kitap, okuyucusuna birtakım olayların nasıl gelişeceği sorusunun uyandırdığı meraktan çok daha fazlasını düşündürmektedir. Kitabın sonu anlatılmış olsa bile iyi bir edebiyat okuru kitabı elinden bırakamaz.

 

 

Bir kitabı ölümsüz yapan, bir kitabı klasikler arasına sokacak unsurlar reçeteler sizce nelerdir?

 

Bana göre, kitap, okuyucunun aklına yazarının bile yazarken düşünemediği fikirleri, duyguları, düşünceleri getiriyor ise klasik olabilir. Her dönemde tazeliğini koruyor, dönemin gerçekleri ile örtüşüyor, okuyucuya anlam verebiliyor ise klasik olabilir diye düşünüyorum. Eminim pek çok klasik eserin yazarı kendi kitabını daha sonra, ya da kitabı hakkındaki fikirleri okuduğunda şaşkınlıkla düşüncelere dalmıştır.  

 

 

Sizi yazmaya iten nedenler nelerdi? Öykü yazmaya kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Bu serüven bu yolculuk nasıl başladı?

 

Kitap yazmayı dönem dönem çok istedim, yine başka devrelerde de hiç istemedim. İstedim çünkü sanki yazmak önlenemez bir güdü olarak içimden geliyordu. İstemedim çünkü yazmak bir tavır belirlemektir ve ben buna hazır mıyım hiç bir zaman çok emin olamamıştım.  

 

Anımsadığım kadarıyla  çocukken ileride bir yazar olmayı çok istedim. Ancak beceremeyeceğime de bir o kadar emindim ve epeyce hayıflandım. Bu yüzden edebiyat ile yazarlıkla ilgili bir mesleği seçmedim diyebilirim. Bundan nerede ise 20 yıl önce başımdan geçenleri öyküleştirdiğim bir kitabı, yakın çevrem ve ailem için bastırdım ve sonra uzun bir süre yazamadım.

 

Bu arada ben her zaman bir koleksiyoner gibi mesel toplardım. Bir gün ağızdan ağıza aktarılan ve pek çok kitapta farklı üsluplarla yazılmış aynılarını bulduğum meselleri kendi kalemimden aktarmanın keyfini farkettim. Ben masal dinlemeyi de anlatmayı da çok severim. Bu meselleri de kendi kelimelerimle aktarmak, anlatmaya benziyordu.  Facebook sayfamda her hafta Cuma günü o meselleri tekrar yazıp paylaşmaya başladım. Sonra bir iddia üzerine haftalık yazılarımı Tevrat'ın o hafta okunan bölümü (Peraşa) şekillendirmeye başladı. Koleksiyon zengindi, iddiaya girerken ona güvenmiştim ama hiç de kolay olmadı. Sadece mesel seçip yazmayı değil Tevrat'ı da anlamayı ve yorumlamayı gerektiren bir uğraşın içerisine girmiştim ve ben o yaşıma kadar hiç böyle şeylerle ilgilenmemiştim. Artık epeyce düşünmem, araştırmam, sezgilerimi çalıştırmam gerekiyordu. Eski bilgelerin kötü bir taklitçisi gibi olmuştum diyebilirim. Ama bir şekilde oldu işte. Çok ilgi toplayınca da o meselleri günlük yaşama da bakıp yorumlamayı denedim. Olumlu reaksiyonlar aldım. Cesaret geldi giderek yorumlamalar derinleşti meseller ikinci plana düştüler. Daha sonra tarihi bir takım anekdotlar mesellere eşlik ettiler. Derken aile öyküleri bu koleksiyonu taçlandırdılar. Neticede 400 e yakın yazmış ve paylaşmış olduğum bir yazı koleksiyonu oluştu. Artık önce kavramı düşünüyor sonra yazıyı süslemek için bir tarihi olay ya da meseli yazıya ekliyorum. Bu süreçte de çok şey öğreniyor ve kendi içimde sürekli tartışıyor ve düşünüyorum.

 

 

 

 

Maymunlar Patatesler ve Berlin Opera binası kitabının ismi ilk görüldüğünde ve duyulduğunda insanda kışkırtıcı bir his uyandırıyor okur olarak. Bu kitabın ismi nasıl ortaya çıktı? Bunun bir öyküsü var mı? Var ise nedir?

 

 

400 e yakın yazı birikince etraftan gelen baskılar beni kitap tasarlamaya itti. Öte yandan sosyal medyada paylaştığım yazılar dönüp dolaşıp başka başka imzalarla başka platformlarda karşıma çıkıyordu. İnsan üzülüyor tabi.  Yazıları sınıflayıp 100 tane tarihi olaylar / kişiler ile ilgili olanları bu kitap için ayırdım. "Maymunlar, patatesler ve Berlin opera binası" peşpeşe çıkan iki kitaptan ikincisi. Bu yüzden kitap basma konusunda pek az da olsa bir tecrübe edinmiştim. İsmin, kitap tasarımının çok önemli olduğunu anlamıştım. Fikir de aldım tabi ve sonra kitapta en sevdiğim öykülerden birinin ismini koymaya karar verdim. Kitaptaki en sevdiğim yazılarım arasında üç tarihi öyküyü vurgulayarak toplumsal belleği anlatan bu yazının isminin en çarpıcı olabilecek olan olduğuna karar verdim.  

 

 

 

Maymunlar, Patatesler ve Berlin Opera binası kitabı üç öykü üzerinden "Toplumsal bellek" konusuna vurgu yapıyor dediniz. Toplumsal bellek nedir? Toplumlarda bellekleri şekillendiren olaylar, duygular, düşünceler nasıl şekillenir sizce?

 

 

O yazıdaki üç öykü de "Toplumsal bellek" i anlatmak için seçilmişti. Birincisi bir nesil içerisinde topraktan çıkardıkları patatesleri yemeden önce yıkamayı keşfetmiş olan bir maymun kolonisini anlatıyor. Bilim insanları bu gelişmeyi gözlemlemiş ve filme almışlar sonra da 40 yıl içerisinde yöredeki bütün maymun kolonileri patatesleri yıkamaya başlamışlar. "İşte" dedim kendi kendime 'Toplumsal bellek' in gelişimini ve onun oluşturduğu davranış kalıplarını en iyi anlatabilecek olan öykü bu” Sonra koleksiyonda patateslerle ilgili başka bir tarihi öykü vardı o ilgimi çekti. Öykü, Fransa'da 18. Yüzyılda bir eczacının Fransızlar'ın dillere destan snobizminden de faydalanarak patates ektirmek yolu ile açlığı önlediğini anlatıyordu. Toplumsal belleğin - yani snobizmin bile- nesıl kullanılabileceğinin vurguladığını gördüm öyküye kattım. Son olarak da 2. dünya savaşından perişan çıkmış Almanların, Berlin'i tekrar inşa ederken önce opera binasını yapmalarını anlattım Almanların toplumsal belleklerinin o binayı vaz geçilmez kıldığını yazdım. Böylece de Toplumsal belleğin gücü de anlatılmış oldu. 

 

İşte toplumsal bellek bu… Sanırım üç öykü okuyucuya Toplumsal belleği düşündürür. Benim görevim de tarif etmek değil düşündürmek zaten. 

 

Sorunuzun son bölümüne gelince, Berlin Opera Binasını ne mühendisler, ne o perişan yıllarda bulunup buluşturulan bütçeler ne de malzemeler tekrar ortaya çıkarmamıştı! Berlin Opera Binasını Almanların kafasının içerisindeki müzik tekrar inşa etti. Beethoven, Bach, Schumann ve daha ismini sayamadığım yüzlerce besteci, düşünür, ressam, mmar ve tarih ile işbirliği halinde Almanların toplumsal belleğini şekillendirmişlerdi zaten. Bilmem daha fazla açmama gerek var mı?

 

 

Öyküler sizi nasıl bir yolculuğa çıkarıyor? Güzel bir öyküyü sizce güzel yapan unsurlar nelerdir?

 

Bir öykü ile günlük yaşam arasında bağ kurabiliyor isem o öykü beni heyecanlandırıyor. Bu yüzden koleksiyonuma peri masallarını koymadım. Biz Yahudiler'e batılılar "People of the book" derler. Bizler nesiller boyunca büyüklerimizden Tevrat öyküleri dinleyerek büyütüldük. Günlük yaşamda karşımıza çıkan gelişmeleri o öyküleri yorumlayarak anlamaya çalıştık. Bu düşünme pratiği benim gibilerde, klasik eserler, biyografiler ve tarih okuyup dağarcığı zenginleştirerek sürdü. Nobel edebiyat ödüllerini alanların arasında çok sayıda Yahudi olması hiç de tesadüf değil. 

 

 

Bundan sonra kitap çalışmalarınız devam edecek mi? Yeni kitabınızda bizi neler bekleyecek? İsmi için bir düşünceniz var mı? Bizimle paylaşmak ister misiniz?

 

 

Kitap kendini yazar ise çıkacak tabi. Her hafta Facebook sayfamda bir yazı yazmayı sürdürüyorum. Açıkçası giderek son çıkan yazılarımı artık kendim yargılamıyorum. Bir kere yazdınız mı yazı sizin olmaktan çıkıyor okuyucunun oluyor. Ya da sanki yazı kendi başına hareket ediyor. Yazılar bir kitapta toplanmak istediklerinde inanınız bunu bir şekilde belirtiyorlar.  Ben kendi payıma şimdilik bu sefer bir kitap çıkaracak isem en büyük ilgiyi toplamış olan aile öykülerimi kitaplaştırmayı düşünüyorum. 

 

 

Okullarda tarih dersleri genelde müfredatta savaş, barış ve anlaşmalar üzerinden ve fikirler üzerinden anlatılıyor. Siz tarihe bambaşka bir bakış açısından bireylerin hayatları üzerinden yaklaşıyorsunuz. Sizin tarihe bakış açınız açısından gençlere vereceğiniz bir tavsiye bir mesaj var mıdır?

 

 

Çok üzülüyorum ki tarih okumayı bilmiyoruz. Müfredattaki tarih kitapları birbirleri arkasından zaferleri anlatıyor, o kadar. Yığınlar, ne mukayeseli tarih okumayı biliyorlar ne de biyografi okumayı seviyorlar. En önemlisi, tarihi yargılamaktan da kaçınılıyor.  Oysa tarih geleceği şekillendirebilmek için paha biçilmez bir servet niteliğinde arşivlerimizde, kitaplarda önümüzde duruyor.  

 

Geçenlerde bir mimari öğrencisi fikir almaya geldi, ona "Mimarlık tarihine vakit ayır, muhteşem bir zenginlikle karşılaşacaksın" dedim. "Bununla da kalma" diye ekledim "Mimari dönemlerle aynı dönemlerde gelişmiş bulunan ideolojileri, ekonomik gelişmeleri, sürtüşmeleri, düşünce akımlarını, kıtlıkları, savaşları, keşif ve icatları, önemli dönem liderlerinin yaşamlarını da birlikte oku, işte o zaman mesleğini çok daha iyi anlayacak ve gelecekte ne yapman gerektiğini sezebileceksin" dedim.